27 Şubat 2015 Cuma

ALGINA GÖRE DÜNYAN DEĞİŞİR !

                     
                     





                          ALGI  psikoloji ve bilişsel bilimlerde duyusal bilginin alınması , yorumlanması ,seçilmesi ve düzenlenmesi anlamına gelir. Algı duyu organlarının fiziksel uyarılmasıyla oluşan sinir sistemindeki sinyallerden oluşur.

                         Algı öğrenme ,dikkat ,hafıza ve beklenti ile şekillenebilir. Yani kişinin kavraması ve beklentileri algısını etkiler. Bu alanda çalışmalar yapan bir çok bilim dalı var. Deneysel psikoloji , psikofizik ,duyusal nörobilim algının arka planındaki beyin mekanizmalarını inceler.. 

                         Algı sistemleri hesaplamalı olarak da incelenebilir . Bir türlü oturtamadığım felsefe kavramını anlamama yarayan algıyı incelemem oldu :)) Felsefe ise duyusal niteliklerin ne dereceye kadar algılayanın zihninde değilde  fiziksel gerçeklikte olduğunu inceler . 

                         Duyular geleneksel olarak pasif alıcılar olarak düşünülmesine rağmen yanılsama ve illüzyon üzerine çalışmalar beynin algısal sistemlerinin aktif ve bilinç düzeyine çıkmadan girdiklerinden duyu oluşturmaya çalıştıklarını gösterdi. 

                         Psikolojinin konusu olan insan ve hayvanda algı duyulara bağlıdır.. SONUÇTA DÜNYA HAYATI BEYNİMİZ ARACILIĞI İLE ALGILADIĞIMIZ KİMİNE GÖRE EĞLENCELİ KİMİNE GÖRE ÇEKİLMEZ BİR İLLÜZYONDUR...O zaman  algımızı değiştirirsek dünyamızı değiştirebiliriz diyebilir miyiz ?

                         

                        İnsanoğlu duyu organları vasıtasıyla dış dünyanın fiziki verilerini ''duyumsar'' ve merkezi bilgi işlem merkezi olan beyine iletir. Beynimiz kendisinde toplanan bu duyumları daha önce edindiği deneyimleri de göz önüne alarak bunların aslında ne olduğunu , iyi -kötü mü olduğunu , işe yarar olup olmadığını ifade edecek şekilde ''anlamlandırır ''. Bütün bu duyusal , bilişsel eylemler sonucunda da ruhumuz dış dünyasında olan biten olayların bilincine varır ve gerek bu tekil olayı ve gerekse de tümel olarak içinde yaşadığı dünyayı '' anlamış ve algılamış ''olur. 

                        Diğer bir ifadeyle de ruhumuzun edindiği dünya algısı beynimizin içinde yaşadığı dış dünyayı resmediş , yorumlayış anlamlandırış biçimidir denilebilir. Ancak ne var ki bu tekil algıların bütünlüğü sonucunda oluşan dünya algımız ve dünya anlayışımız ruhumuzun ve bilincimizin kimliğinin ve kişiliğinin biçimlenmesini ayrıca da gerek değer yargılarımızı gerekse de duygularımızı belirlediği için tüm yaşamımızı doğrudan etkiler.

                      Başka bir açıdan bakarsak nasıl bedenimiz hücresel yapımızı belirleyen genetik şifremiz tarafından belirleniyorsa ruhumuz ve bilincimizde beynin gri hücrelerinde kayıtlı olan '' bilgi birikimi '' tarafından belirlenir. 

                     Bizim için gerçek olan şey başkalarının gerçeklikleri karşısında varsayım olarak kalabilir mi ? Zamanındaki buluşlarını sınırsız savunan bilimadamları bu buluşları çürüten antitezler karşısında ne düşünürlerdi acaba ? Ya da güneşin 16. yy da dünyanın çevresinde döndüğünü savunan astrofizikçiler o günkü keşiflerinin koskoca bir yanılsama olduğunu bilselerdi bilim bu kadar gelişebilir miydi ?

                     



                    Albert Einstein izafiyet teorisi ile duyumlar , algılar ve gerçeklik arasındaki paradoksal karmaşaya son noktayı koymuştur. Günümüzde artık bilinmektedir ki  duyumlar vasıtasıyla bilincimizi belirleyen algılar her zaman yaşamın gerçekliğini yansıtmazlar aksine çoğu zaman bilincimizin gerçeklik dışı yani yanlış bir bir şekilde göreceli - subjektif olarak bilgilenmesine neden olurlar. Bu da sonuç itibarı ile bize göre doğru - gerçekçi olduğunu zannettiğimiz algılarımızın yaşamın kendi gerçekliğine göre gerçek dışı - yanlış oldukları anlamına gelir.

                   Duygularımız ve değer yargılarımız yaşadığımız kültürden , yetiştiğimiz aileden ve çekirdek olarak da biyolojik kimyamızı aldığımız anne - babamız ve ana karakter yapımızı etkilediği ispatlanan DNA 'larımızdan etkilenir. Bütün bu donanımımız hayvanlardan farklı olarak iç güdülerimiz ve sezgilerimizin üzerine aklımızı ve bilincimizi de kullanmamızı sağlar. Şimdi düşünürsek bu iyi bir şey mi ? ALGIMIZA GÖRE DEĞİŞİR :) 
                      


20 Şubat 2015 Cuma

ÖZGECAN...



            ÖZGECAN........... BAZI SUÇLARI İŞLEYEBİLMEK İÇİN  KAPKARA BİR RUH , KASKATI BİR KALP , TEFLONLAŞMIŞ DUYARSIZ BİR VİCDAN GEREKİR...Bazı suçlar dedim evet bazıları  bazılarından daha acıtıcı. Özellikle can kaybı varsa, bu kaybın şekli çok zorsa ...Geride kalan acıyla kavrulurken  hissetmeyen kalp , o acıyı değerlendirmeyen zaten hesaplamamış akıl ve vicdan.. O yüzden insan olmak zor insansılara ...İnsansı olmak zor insan olmuşlara...

13 Şubat 2015 Cuma

ÖZGÜRLÜK DEĞERİ

       Merhaba bu gün yaşadığımız devirde hepimiz için önemli bir değerden '' Özgürlük'' ten bahsetmek istiyorum. Hangimiz Mel Gibson'un  '' Freedom '' diye bağırdığı sahnede duygulanmadık .Aslında insan tek başına ferd olarak yalnız geldiği bu dünyada biriktirdiklerini ve deneyimlerini de yanına alarak ferd olarak yine yalnız gidiyor .Yaşamı yaşamayı seçme hakkının  kısıtlandığı  ruhsal ya da  bedensel hastalık , ciddi  engel  v.b. durumlar dışında yaşam daha da  özgürce çizeceğimiz harika bir tablo ...İşte tam burada bu gün tanıdığım bir kadını anlatmak istiyorum.Benim için adeta özgürlük değerinin asıl heykeli  AMELİA EARHART . 1928 senesinde Eylül ayında Atlantik ve pasifik arasında solo bir uçuş gerçekleştirerek tüm dünyanın ilgisini çeken kadın. Amelia  6 farklı okul okudu. Ama sadece birini bitirdi. HAVACILIK OKULU. 1921 'de uçmaya başladı. 1922 ' de  5000 metreye çıkarak dünya yükseklik rekorunu kırdı. 1928 'de ise 20 saat 40 dk 'da atlantiği geçen ilk kadın pilot oldu. 1937 'de son rekor denemesi öncesi yorumu şuydu : ''Ne kadar tehlikeli olduğunu biliyorum. Yapmak istiyorum çünkü yapmak istiyorum. Erkeklerin denediği her şeyi kadınlarda deneyebilir.'' Hayatını kaybettiği  son pasifik uçuşu öncesi yüzlerce seminer yaptı. Özellikle genç kadınları sürekli yüksek eğitimi almaları ve çok erken evlenmemeleri konusunda cesaretlendirdi. Son uçuşuna gülümseyerek gitti ve akıllarımızda şu cümlesi ile kaldı. '' En zoru harekete geçmek. Gerisi azim ve kararlılıkla geliyor .''

3 Şubat 2015 Salı

EVRENİN MERKEZİ NERESİ ?

                Siz de benim gibi çocukken sık sık gökyüzüne bakıp düşünür müydünüz ? Yıldızları ve ayı inceler sonra en uzak yıldızı görmeye çalışırdım . Bu güzel oyun özellikle  yazları geçirdiğimiz bulutsuz Dikili  gecelerinde çok keyifli olurdu. Bu gün izlediğim  Fizikist' in yayınladığı video çok etkiledi beni. Evrenden sınırlarından ,büyüklüğünden bahsederken iç dünyamda türlü türlü yolculuklar yaptırdı. Çok uzatmadan merkezi bir nokta alınırsa gözlemlenen evren çapı 93 milyar ışık yılı ...Dikkatinizi çekerim bu sadece gözlemlenebilen :) Peki bir sınırı var mı diye düşünürseniz  her yöne 46 milyar ışık yılı uzaklıkta.. Asıl etkileyici olan geliyor..Merkezi..Evrenin merkezi neresi biliyor musunuz  SİZ ! Evet herkes kendi noktasında kendi evreninin merkezi..Tasavvufun  nokta öğretisi ile anlattığı bu kavramın bilimle süslenmesi sizi de benim gibi heyecanlandırdı mı ? İsterseniz daha sonra tasavvufa da merhaba deriz. Merak edenlerle benim gibi merak etmeyi sevenlerle...Sevgilerimle...www.fizikist.com/