31 Aralık 2015 Perşembe

BARIŞ NEDİR ?


Bu aralar sosyal medya paylaşımlarında ''BARIŞ ''ile ilgili yazılar görüyorum . Hele de bugün çoğumuzun yeni yıl dilek ve dualarının biri barış . Barış sevilen bir kelime . Gönülleri sıkmayan ve rahatlatan. Çook eski devirlerden gelen bir kızılderili atasözü bakın nasıl tanımlamış barışı :

Üç barış vardır . Birinci barış , en önemli barıştır. İnsan ruhundadır o . İnsan , kainatla ve kainatın bütün güçleri ile olan ilişkisini , beraberliğini fark ettiğinde , kainatın merkezinde BÜYÜK RUHUN durduğunu ve bu merkezin her yerde ve her birimizin içinde olduğunu fark ettiğinde birinci barış sağlanmıştır. Bu gerçek barıştır , diğerleri sadece bunun yansımalarıdır .

İkinci barış iki fert arasında olan barıştır.

 Üçüncü barış ise iki millet arasında yapılır . Fakat hepsinden önce , anlamalısınız ki '' gerçek barış '' dediğim birinci barış , insanın ruhundaki barış yoksa ne fertler ne de milletler arasında barış olabilir .

Bilge kızıl derili atasözünden sonra İslam dininde savaşa ve barışa bakışı merak ettim.Savaş ve öldürme ile ilgili ayetlere bakarsak bir müminin , bir insanın öldürülmesi , Allah katında dünyanın sona ermesinden daha büyük bir olaydır.

''Şüphesiz , sizin kanlarınız ve mallarınız; bu gününüzün ,bu ayınızın ve bu beldenizin haram olduğu gibi birbirinize haramdır.'' ( Buhari ilim  37 Hacc  132, Hudud 9 , Hacc 147, Tırmizi fiten 6)

Maide 5/32 suresinde bu ayet gayet açıktır. '' Bu yüzden İsrailoğullarına şu gerçeği hükmettik : Kim bir canı , bir can karşılığında veya yeryüzünde bir fesat çıkartmaktan dolayı olmaksızın öldürürse, bütün insanları öldürmüş gibi olur.''

O zaman Kur'an-ı Kerim'deki haklı savaş gerekçelerine ve ilkelerine bakarak barışın temininde gerekli tedbirleri almakta yol alabiliriz. 

* Düşmanın saldırı ve zulmü : Yurtlarını basan , hicrete zorlayan , can , mal ve namus güvenliğini tehdit eden durum savaşı zorunlu kılar. Esasen İslam karşıtı kişilerin ve yayın organlarının lanse etmekte olduğu ve sözde cihad adı altında bazı terör örgütlerinde gözlemlediğimiz ''istila'', '' sömürü '' ve ''tecavüz '' amaçlı saldırıları tanımaz. Bakara 205 . , Nisa 94. , Kasas 83 , Şura 41-42 ' de açıkca belirtildiği gibi savaşa ancak can ve mal güvenliğini sağlamak , hak ve hürriyetleri korumak , İslama ve diğer İslam ülkelerine yönelik saldırıları önlemek amacıyla başvurulabileceği hükme bağlanmış ve meşru gördüğü bu savaşı da diğerlerinden ayırmak için ona '' CİHAD '' adını vermiştir.

*Adil savaş ilkesi : Cihad fiilen başladığı zaman kullanılacak bir ilkedir. Bu ilkeye göre savaş sadece savaşa iştirak eden tarafa yöneliktir. İslamda düşmanı öldürmekten ziyade insan kazanmak esastır. Bu nedenle savaştan önce itaat ve cizye denen savaş tazminatı teklif edilir.Adil savaş ilkesine göre hedef sadece düşman askerleridir. Karşı taraftan da olsa çocuklar , kadınlar , yaşlılar , yatalak hastalar , akıl sağlığı olmayanlar ve sakatlar öldürülemez. Savaşa iştirak etmeyen din adamlarına ve ihtiyarlara silah çekilmez.

*Savaşta aşırı gitmemek ilkesi : İslam savaşta bile insani değerlere itibar eder. Savaş anında , dehşet ve vahşeti sergileyen şiddetli hiddetleri engeller , savaşta bile ölçüyü kaçırmamayı prensip olarak kabul eder. Saldırıya ancak misli ile karşılık verilir.


*Sulh ve barış ilkesi : Düşman tarafından teklif edilen sulh ve barış anlaşmalarına karşı sulh ile mukabele etmeyi prensip edinir. Nisa 128. ayette ilan ettiği ''Sulh daima hayırlıdır ''mesajını 1400 seneden fazladır ilan etmiştir.

* Esirlere iyi muamele etme ilkesi :Esirlere Allah rızası için özellikle iyi davranılır .Aç ,susuz bırakılmaz .Çünkü amaç insan kazanmaktır. (Bakara 177 , İnsan 8-1)

Fıtratım gereği  savaş filmlerini dahi izlemem . Mesleğimde son derece soğuk kanlı davransam da insanın insana verdiği fiziksel ve manevi zarar beni hep üzmüştür. Mensubu olduğum dinin savaşa insani bakışının ve yapıcı yaklaşımının hepimize insani ilişkilerimizde örnek olması dileği ile mutlu , huzurlu , sağlıklı bir 2016 dilerim . Yorumlarınız ve katılımlarınızı çok önemsediğimi tekrar belirtir , saygılar sunarım...





28 Aralık 2015 Pazartesi

SON GÜNLERİN GÖZDE TOHUMU '' KENDİR ''


*Çiçekli bir bitki olan kendirin çiçek bulunan kurutulan uçları ağrı kesici amaçla kullanılır. Bu nedenle çok uzun zamandır baş ağrısı ve romatizma gibi rahatsızlıklar için kendir tohumu kullanıldığını söyleyebiliriz.
*Kaynatılması ve ardından suyunun içilmesi romatizma problemlerine iyi gelmektedir. Bitkinin yaprakları haşlanır ve haşlama suyu süzülerek içildiğinde ağrı azalmasına olanak sağlar.
*Balgam söktürücü etkileri vardır.
*Erkeklerde prostat rahatsızlıklarında yararı gösterilmiştir.
*Mide ve bağırsak gazları için öğütülen tohumların bal ile karıştırılması ile oluşan macun yemeklerden sonra 1 yemek kaşığı tüketilebilir.

*Biyolojik olarak yararlı ve kolay sindirilebilen proteinler açısından çok zengin bir bitkisel kaynaktır. Esansiyel 10 amino asidin 10 'unu da içerir. 3 çorba kaşığı kenevir tohumunda , 11 gram protein bulunur. Esansiyel demek dışardan besinlerle almamız gereken yani vücudumuzun sentezleyemediği demektir.
*Omega-6 yağ asitlerinin omega -3 yağ asitlerine oranı 3'e 1 şeklindedir ve en sağlıklı aynı zamanda enflamasyon karşıtı bir orandır. Bunun yanında özel bir omega-6 yağ asidi olan GLA yani gama linoleik asit içerir. GLA özellikle cildin elastikliğini geri kazandırdığı iddia eden kozmetik ürünlerinde içerir. Yani bu tohumu yiyerek GLA alırız. GLA içeren ürünler kuru ciltler için ya da aşırı sebum üretimi olan sebore durumlarında özellikle yararlıdır. Yiyeceklerin GLA ile zenginleştirilmesi karaciğerde , alyuvarlarda ve damar duvarlarında hücre membranlarının akışkanlıklarını korumasına yardımcı olur ve bu , hücreler arasındaki hayati değiş - tokuşun gerekli bir koşuludur. GLA takviyesi iyi anti -inflamatuvar etkileri kanıtlanmış hormonların , tip 1 prostaglandinlerin üretimini arttırır. Bu üretim pro-inflamatuvar etkiye sahip olan tip 2 prostaglandinlerin sentezinde kullanılır.
*GLA sağlıklı bir metabolizmayı destekler ve yağ yakımına yardımcı olur. Sağlıklı bir diyet sürdürmesine rağmen kilo kaybında sorun yaşayan kişiler , diyetlerine GLA ekleyerek zayıflama sürecine destek olmaktadırlar.
*GLA hormonlarla düzensizliklerin oluşturduğu sıkıntıları azaltan bir moleküldür.
*GLA cilt , saç ve tırnak sağlığının desteklenmesine yardımcı olur.
*Genel olarak enflamasyon yatkınlığını azalttığından MS ( multiple scleroz ) , fibromiyalji , artrit gibi yangılı durumlarda yardımcı olabilir.
*GLA kötü kolesterolü düşürmeye yardımcı olur .

*Aynı zamanda hastalıklarla savaşan bitkilerde bulunan fitokimyasallar açısından , ayrıca yaşlanma karşıtı E vitamini gibi antioksidanlar tarafından zengindir.
*Zn ( Çinko ) , Ca ( Kalsiyum ) , P ( Fosfor ) , Mg ( Magnezium ) , Fe ( Demir ) gibi bir çok mineralden de zengindir.
**********                      ***********                     ************                     *********

KİŞİLİĞİN ÖNEMİ



Kişiliğin öneminin altını çizen eski bir hikaye paylaşmak istiyorum. Muhtemelen daha önce okudunuz ancak başta kendim olmak üzere hepimizin tekrar tekrar okumasında yarar sağlayabileceği bir noktaya dokunuyor. Hiç durmaması gereken kişilik gelişimi .

Kişilik nedir o zaman ? Bireyi diğer bireylerden ayırt eden , tutarlı olarak sergilenen , bireye özgü özellikler bütünüdür. Kişilik gelişimi ise bireyin sosyal ve fiziksel çevresi içinde tutarlı olarak gösterdiği kişilik özelliklerinin oluşumudur. Doğuştan gelen ana babalardan çocuklara genlerle geçen özelliklerle , çevresel etmenlerin kişilik gelişiminde etkili olduğu bilinir. Bu özellikler düşünüldüğünde herkesin kişiliği kendine özgü , tek ve özeldir.

Hikayemizde bilge bir ekonomi hocası öğrencilerine sınıfa daha ilk girdiği anda , tebeşirle tahtaya kocaman bir ( 1 ) rakamı çizer. '' Bakın...'' der. Bu , kişiliktir. Hayatta sahip olabileceğiniz en değerli şey...''

Sonra ( 1 ) 'in yanına bir ( 0 ) koyar. '' Bu , başarıdır. Başarılı bir kişilik ( 1 )'i (10) yapar.''

Bir (0) daha ... '' Bu , tecrübedir . ( 10 ) iken ( 100 ) olursunuz.''

Sıfırlar böyle uzayıp gidiyor der : Yetenek ... disiplin...sevgi...

Eklenen her yeni ( 0 ) 'ın kişiliği 10 kat zenginleştirdiğini anlatır hoca...

Sonra eline silgiyi alıp en baştaki (1 ) 'i siler . Geriye bir sürü sıfır kalır. Ekonomi hocası sözlerini şöyle bitirir : 

'' KİŞİLİĞİNİZ YOKSA , ÖBÜRLERİ HİÇTİR ! ''

*******                ********                *******             *******               *******            *******

25 Aralık 2015 Cuma

ÜVEY ANNE DEHŞETİ VE BIRAKTIĞI İZLER



Haberlerde izlediğimiz son derece üzücü üvey anne dehşeti hepimizin ruh dünyasında derin izler bıraktı. Çocukluğumuzdan beri dinlediğimiz masallardaki üvey anne algısını desteklercesine canımızı sıkan bu görüntülerle ilgili bir kaç tespitim var .

Uzun yıllar boyunca acillerde ve sağlık ocaklarında yaptığım mesleğim sırasında çok fazla aile içi tacize ve şiddete tanık oldum . Üzülerek söylemeliyim ki bunların çoğu öz anne ve babalar tarafındandı.

Çocuklarımız bize bu dünya hayatında verilmiş en değerli emanet ve misafirlerdir . Misafirler  diyorum çünkü zamanı gelince yuvadan kendi kanatları ile uçacak kuşlar gibiler aslında. Çocuklarımız ve gençlerimiz şefkatimizi en çok hak eden grup. Öyle ki  bu şefkati almadıklarında başka yerlerde arayacakları da aklımızdan hiç çıkmamalı.

Ben tamamen ümitsiz ve güvensiz değilim . Çünkü bizzat şahit olduklarımdan biliyorum ki bu dünyada kötüler kadar iyiler de var. Çok kötülerin karşısında mutlaka bir çok iyi var. Aynen Merkez Efendi HZ.lerinin üstadına verdiği cevap gibi dengeleyen bir Yaratıcı'ya iman insanın gönül dünyasını bulandıran her olayda imdadına yetişiyor. Evet bazı suçlara bu dünyada verilen ceza hiç bir vicdana yeterli gelmiyor.

Bu son olaya bakarsak öyle vicdanlı , hassas , üvey anneler ve babalar gördüm ki alınlarından öpülesi . Bir şekilde kaderin onlara emanet ettiği canlara gözü gibi bakan . Tüm insanlığa , çevreye , hayvanlara duyarlı .

Bunlar bana ''İNSAN'' kavramını derin derin sorgulatıyor. İnsan içinde sonsuz sınırsız kötülük  ve sonsuz sınırsız iyilik çekirdeklerini beraber barındıran bir ağaç gibi . Hangisi sulanırsa o yönde meyve verecek . O zaman iyilik ve kötülük çekirdeklerini şefkatle sulamak lazım. İyilik büyüsün ve sonsuz meyve versin . Kötülük ise iyiliğin gücü karşısında sinsin .

*******            ********       *******

İyi hafta sonları ve hayırlı Cuma 'lar dilerim... Ayşen Çankaya

21 Aralık 2015 Pazartesi

DÜŞÜNCE - 2 '' YARATICI DÜŞÜNME''


SİZCE YARATICILIK NEDİR ?

Cevabınızı duyamıyorum ama  şunu tahmin edebiliyorum ki , algısal seçiciliğinize göre bir sanat dalı ya da bilim dünyasından çağrışım yapması olası . Oysa dikkat dürbünümüzü biraz yakın çevremize çevirirsek ; evimizdeki yardımcımızın , çocuklarımızın , iş yerlerimizde arkadaşlarımızın çeşitli yaratıcı becerilerle yaşamımızda farklılıklar yaşattıklarını görürüz.

O zaman yaratıcı düşünen bir bireyi nasıl tanımlayalım ? Yaratıcı düşünen insanlar sınırlı klasik tanımlamalara sığmayacak kadar doludurlar . Problemlere , yaşanılan her türlü soruna alışılmadık ve orjinal çözümler sunarlar. Bunun sonucunda maddi ya da belki de sadece zihinlerde değerli ürünler oluştururlar. Onlar aynı yere bakan ama farklı şeyler gören kişilerdir.

Yaratıcı insanların genel özellikleri de kendi içlerinde çok farklar taşır . Sosyal aktivitelere meraklı , arkadaş canlısı ve sevilen kişiler olmaları ; araştırma , yeniliklere açılma ve riskler alma konusunda kendilerine destek olur . Oysa aynı kişiler zaman zaman çılgın ve garip davranışları ve duygusal kararsızlıkları nedeni ile anlaşılamama sorunları da yaşarlar.

Yaratıcılık ''creativitiy '' latince '' creare '' kökünden gelir ki anlamı '' doğurmak ve meydana getirmektir '' Araştırmalar göstermiştir ki CQ ( Yaratıcı Zeka )'ları yüksek öğrenci ve bireylerin zaman zaman yaşadıkları ruhsal çöküş dönemleri aslında yaratıcılıklarını gösterememelerindendir. Bazen de aynen doğum öncesi sessizlik gibi içe dönük dönemler geçirebilirler. 

En basit şekliyle ; orjinal ,sosyal faydalılığı olan ürünler ve fikirler yaratabilme olarak tanımlansa da bu fikrin ve ürünün değerlendirilmesini aldığı sosyal kabul belirler. Ürünlerin bazıları teknolojik olarak çok açık faydası olanlarken , bazıları sanatçının gözlerinden bakabilme yeteneğimize bağlı olarak derecelendirilir.

CQ yüksekliği ile IQ yüksekliği arsında korelasyon görülmüştür . ( bknz :blogcukoc 30 Mart Zeka Türleri ) Bununla beraber yaratıcılıkta edinilen sosyal beceri yüksekliğinin , fiziksel ve mental sağlığın , yetişilen aile ve çevrenin de etkisi çok açıktır.

İşte tam burada toplumsal olarak üzerimize düşen görevler var .Yaratıcılıklarını gösterememek bu kişilerin yaşadığı  sinirsel ve ruhsal sıkıntıların ana sebebidir. Bu kişilere alan açmak gerekir . Çocuğumuzsa evimizde .Öğrencimizse okulumuzda . Çalışanımızsa işinde . Sanat ve bilim ile yaratıcılığı güçlü şekilde birleştiren bağ akıldır. Aklı pergelin sabit ayağı olarak düşünürsek diğer ayak sanatta , bilimde ve her alanda sonsuz yaratım potansiyelini sembolize eder. Alan ne kadar daraltılırsa yaratım o kadar baltalanır.

İnsana çok duyarlı çevre ve toplumlarda özellikle sanatsal yaratımın desteklenmesi doğaldır . Hayal gücünü işitsel , görsel ve kinetik kayıtlarla temsil eden her eser ve gösteri ; zihinlerimizde görme , anlama , ilişkilendirme ve hissetme ile ilgili alanları uyararak yeni doğumlarla ölümsüzleşir.

Uygar bir toplum , dengeli ve duygusal farkındalığı yüksek bireylerden oluşur. Bunun içinde çok küçük yaşlarda kendilerini çeşitli yaramazlıklarla farkettirmeye çalışan bu özgür ruhlara adeta ebeler gibi yapılacak eğitim koçlukları sağlıklı eserler bırakmalarına ve sınırsız yaratımlara gebe kalmalarına yardımcı olacaktır. 

Aksi halde eser doğuramayan yaratıcı zihinler sorun yaşamaya başlayacaktır. Sanatsal ve bilimsel becerileri olan gençleri okuyarak , gezdirerek , araştırarak öğrenmeyi öğretme , deneysel olarak kullanabilecekleri fırsatlar sunma çok değerli olacaktır. Bu gençlerin ve bireylerin genel özelliklerine bakarsak çoğunun başarı ve özgürlük değerlerinin yüksek olduğunu görürüz. Mereklıdırlar , önsezileri yüksektir ve aynı zamanda şüphecidirler . Çok yönlü ilgi alanları vardır . Zaman zaman çok coşkulu dönemler yaşarken , yaratım süreçlerinde tamamen içe dönük dönemleri olabilir . Bu depresyon değil aksine zihinsel ve fiziksel aksiyon dönemidir. Onlara sağlanan alan ve davranışsal hoşgörü süreçlerine sunulabilecek  önemli desteklerdir.

                 ********                 *********             *********                *********

NOT : Açıkcası bu yazıları öncelikle kendimi geliştirmek için yazdığımı söylemeliyim.  Asıl yazıyı yazdıran mutlaka hayatta beni çok etkileyen bir olay oluyor genelde. Okuduğum , izlediğim bir şey ve özellikle koçluk yaptığım gençlerden ve yetişkinlerden topladığım veriler çok değerli tecrübe yapı taşları olarak birikiyor ve burada paylaşıyorum . Yazılarım yaşadıklarım penceresinden eserler olarak geleceğe hediyemdir ve tek bir kişinin yararlanması halinde benim hedefim gerçekleşmiş demektir. 





16 Aralık 2015 Çarşamba

KOÇLAR İÇİN-3 / SOSYAL SAKARLIK ''ASPERGER '' SENDROMU NEDİR?



Arkadaşının oğluna Asperger Sendromu teşhisi konmuş bir öğretmen ulaştı bana . Bu sendromla ilgili hiç bir şey bilmediğimi fark ettim.  Biraz araştırınca kendisine dönüp özet bir bilgi verdim ve teşekkür ettim. Çünkü sıklıkla görüştüğüm , öğrenci koçluğu yaptığım gençler arasında sosyal iletişim probleminin çok ağır bastığı durumlarda akla gelmesi ve yönlendirilmesi gereken bir durum  olduğunu gördüm. Hele de W. A. Mozart'ın , Albert Einstein'ın , Marie Curie ve Thomas Jefferson  gibi tarihte saygı duyulan bazı kişilerde de bu sendromun olduğunu öğrendiğimde merakım iyice arttı .

Bu nedenle yazı özellikle bu sendrom hakkında benim gibi bilgi edinmek isteyenlere ve merak edenlere yazıldı .

Asperger ismi genellikle otizm ile yan yana anılır. Bu sendromun sıklıkla otizimle karıştırılmasının nedeni de onun özelliklerinden bazılarını taşımasındandır. Sosyal ilişki becerilerinin zayıf olması , rutini sevmeleri ve değişiklikten hoşlanmamaları gibi. Otistiklerin aksine normal konuşma becerilerinin geliştiği yaşta konuşmaya başlarlar. Yine sosyal iletişim kurma istekleri vardır ancak becerileri azdır . Bu istek özellikle ergenlik çağında çok artar . Bu nedenle , bu dönemde yeterli destek alamazlarsa  depresyon görülme riski anlamlı şekilde artar. Ne yazık ki sorunları hayat boyu sürer ancak bazı belirtiler zaman içerisinde düzelmeye eğilimlidir.


 Özellikle yetişkin aspergerliler kendi güçlü ve zayıf yönlerini anlamayı öğrenebilir ve sosyal iletişim becerilerini geliştirebilirler . Tam bu noktada özellikle davranış eğitimini almış yetişkinlerin ve gençlerin takiplerini yapan birimlerin bilgileri dahilinde profesyonel koçluk almalarının ve duygusal farkındalık eğitimlerine katılmalarının öneminin altını çizmek isterim. Sendromun görüldüğü tanınmış isimlere bakarsanız çoğunda IQ ile ilgili sorun yoktur , hatta bazılarında çok yüksektir. Akademik başarı normal ve normalin üstünde olabilir. ( Not : Daha ayrıntılı bilgi için bknz :Üstün Zekalılarla Uyumlanmak  Mart 2015 blogcukoc arşiv)

*** EN ÖNEMLİ BELİRTİSİ SOSYAL DURUMLAR KARŞISINDA YAŞANAN PROBLEMLERDİR. ***

Çocuklukta sosyal ipuçlarını seçememe , sohbeti sürdürme , empati eksikliği , konuşmanın anlamını değiştiren vurgulama ve tonlamalardaki ayrıntıları seçememe , rutin yaşamlarındaki herhangi bir değişiklik , göz kontağından kaçınmak , şakaları anlamamak veya kendisine göre anlamlandırmak , yaşına göre yaşıtlarından daha resmi bir dil kullanması , motor becerilerinin bazılarının geri kalması , yüksek ses , ışık ve uyaranlara fazla duyarlı olması , kendi sevdikleri konuda aşırı ve tek taraflı konuşmaları , çok iyi hakim oldukları bir veya bir kaç özel ilgi alanlarının olması gibi belirtiler vardır . 

Şu anda zihinlerinizin kendinizde ve  yakınlarınızda teşhis koyduklarını duyar gibiyim . Fakat şunu söylemem gerekir ki ;  bu belirtilerden bir iki tanesinin olması bu sendromun olduğunu göstermez . Önemli olan bu belirtilere ciddi sosyal iletişim kurma sıkıntısı yaşamasının eklenmesi gerekir .

Bu sendromu taşıyan çocukların çoğunun dil ve zeka gelişimi normaldir. Aynı zamanda yine çoğu arkadaş edinmek ve aktivitelere katılmak konusunda çok çaba sarf ederler.

Peki gençken ne gibi sorunlar yaşarlar ? Gençler sosyal becerilerini içinde bulundukları ortamın destekleyiciliği ile doğru orantılı olarak geliştirebilir . Bununla beraber iletişim becerileri halen geridir ve halen diğerlerinin davranışlarını anlamakta zorlanırlar. Her genç gibi arkadaş isterler ama arkadaşlarına yaklaşırken ürkerler , çekinirler. Diğer gençlerden farklı olarak uyum sağlamak ve havalı görünmek için çaba harcamak onlarda duygusal yük oluşturur. Çoğu etraflarında saf ve çocuksu gençler olarak etiketlenir . Bu durumda kolayca alay , zorbalık gibi olumsuz davranışlara maruz kalmalarına sebebiyet verebilir. Aslında sahip oldukları çekingenlik , çok kolay güvenebilecekken çekilme , anksiyete ve depresif ruh halleri  , yaşadıkları bu zorlukların sonucudur.

Asperger Sendromunun gence yararının olduğu durumlar da vardır . Çok az ama öz bir iki iyi arkadaş edinebilirler . Diğer gençlerin peşinden koştuğu akımları takip etmemeleri fark edilmelerini ve sivrilmelerini sağlar . Onlar moda ve geleneksel düşünce sistemleri yerine yaratıcı ve orjinal hedefler , planlar peşindedir . İlgi alanlarındaki üstün bilgi hakimiyeti bu konularda herkesten önde olmalarını sağlayabilir . Genelde kurallara çok uyarlar ve şaşırtıcı düzeyde dürüsttürler.

Yetişkinler gençlere oranla daha rahattır . Hele zayıf ve güçlü yönleri konusunda farkındalıkları yüksekse daha az zorlanırlar . İşte tam bu noktada bu bireyler koçluk alabilir.  . Sosyal işaretleri anlamak konusunda gelişenler , dikkat ve ilgi alanlarına odaklananlar kariyer yolculuklarında başarılarını arttırabilir . En çok ilgilendikleri alanlar teknoloji ve bilimdir. Hatta mühendislik alanlarında başarılı olanları çoktur.  İlgi alanlarına uygun ve ait hissettikleri iş hayatları olursa tam bir görev adamı olurlar . 

Tedavi amacı aslında toplumda bir birey olarak etkin yer alması ve hayatın her alanında kendi kendisine yetmesidir . Bunun için gerekli olan da bireysel gelişim çalışmalarıdır . Eğitim çağında ise rehberlik ve danışmanlık desteği alınması ve öğretmenleri ile sıkı ilişkiler içinde olunması yararlıdır . Hatta çocuktan gerekli iletişim desteği gelmeyeceğinden veli ve okul kendi iletişim çözümlerini bulmak zorundadır . Özellikle arkadaşlarının bu çocukları farklılıkları ile kabullenmeleri çok değerlidir . Çocuğun güçlü yönlerinin ve başarılı oldukları ilgi alanlarının sosyal anlamda değerlendirilmesi yararlıdır . Ek olarak dikkat eksikliği , bipolar bozukluk , obsesif -kompulsif bozukluk , yaygın anksiyete bozukluğu ve depresyon gibi ek sorunlar yoksa çocuk ve genç daha sorunsuz devam eder. Ailelerin koçluk ve danışmanlık alması da bir seçenektir.

Bu gençlerin daha geç olgunlaşacakları akıldan çıkartılmadan , hayatın her anı empati ve sosyal beceri gelişimi için değerlendirilebilir . İzlenilen filmlerdeki karakterlerin  davranışları beraberce yorumlanabilir . Empati kurmasına yardım edilebilir . Çocuklarda da aynı şekilde okunan hikayelerdeki kahramanlarla aynı sistem uygulanabilir .

Okul çağındakilere görsel hatırlatıcı sistemler yararlıdır . Programlarını önceden bilmek stres düzeylerini azaltacaktır . Bu çocuklara okullarını önceden resimlerle tanıtmak ve alıştırmak faydalıdır . Sınıfındaki arkadaşlarının öğretmence bilgilendirilmesi zaten problem yaşadığı sosyal iletişim engelini azaltacaktır. Arkadaşlarından alay yerine  kabul görmesi özgüvenini arttıracaktır.Tam bu noktada öğretmenden istenebilecek diğer bir destek de sınıfta yanına hassas , sosyal ilişkilerinde başarılı öğrencilerin oturtulmasıdır. Doğuştan yetenekli olduğu ve ilgi alanı olan konularda becerilerini göstermesi  için teşvik yararlıdır . El yazıları genelde çok kötüdür bu konuda üstelememek gerekir. Hatta ödevini bilgisayarda yazması çok iyi sonuçlar verir ve zaman kaybını azaltır. Zaman yönetimi konusunda rutinler oluşturulması faydalı olur.


Sonuç olarak asıl yaşanan üçlü zorluk seti :


* Toplumsal ilişkilerde zorluklar * İletişimde zorluklar * Hayal gücünde zorlanmalar


Bu zorluklarla baş etmeye çalışırken çoğunlukla yanlış anlaşılırlar . Aşağıda kendilerini ifade cümlelerini okuyacaksınız :


'' Sanki görünmez bir duvarın arkasındayım .''


'' İlişkilerle ilgili fikirlerimi filmlerden edindim . Aslında bu bakış açısının çok realist olmadığının farkındayım . ''


'' Reçel kavonozuna kapanmış bir arı gibi hissediyorum .''


'' Olaylara katılma yetimin eksikliğine çok üzülüyorum .'' 


'' Söylenenleri kelimesi kelimesine anlamaya meyilliyiz . İki ile ikiyi bile toplayamıyor ne demek ?''


'' Duyguların ve yüz mimiklerinin ne ifade ettiğini anlamakta çok zorlanıyorum .''


'' Elimde sıra numaram yoksa sıranın bana geldiğini anlayamıyorum .''


'' Bazen başka ülkelerden olan insanlarla anlaşmayı daha kolay buluyorum .''


'' Konuşmayı devam ettirmekte zorlanırım .''


'' Göz teması kurmayı sevmediğim için insanlar dürüst olmadığımı düşünüyor ve beni kasıntı buluyor. ''


'' Tiyatro ve piyesleri anlamıyorum ama bayrakları çok seviyorum.''



Teşekkürler Ayşen Çankaya 16 .12 2015( Web -DM sitesinden yararlanılmıştır.)









14 Aralık 2015 Pazartesi

KÖY OKULLARINDA ÖĞRETMENLİK YAPMAK




Bugün Samsun'un köy okullarından birine eğitime gittim. Velilere beslenme eğitimi verdik. Ailelerin çocuklarının obezite ( fazla beslenme ve hareketsiz yaşama bağlı boy - kg dengesizliği )hastalığına yakalanmaması için işlerini bırakıp okula gelmeleri , anlatılan konuları can kulağı ile dinlemeleri ve paylaşımları çok değerliydi .

Burada anlatmak istediğim asıl konu bu köy okulundaki öğretmenlerin duruşuydu.  İki ilköğretim okulu öğretmeni 32 öğrencinin bütün sorumluluğunu almıştı. İki öğretmen yaklaşık 5 metrekarelik bir odada hem güvenlik , hem müdür , hem velilerin akıl hocası , hem sürekli kapıyı çalıp soru soran ve arkadaşlarını şikayet eden öğrencilerin danışmanıydılar.

Gözlemleyebileceğim kadar uzun kaldım yanlarında. İdealist olmayan ve işini sevmeyen insanların dayanabileceği bir ortam değil. Hareket ve gürültü hiç bitmiyor , kendilerine ayırdıkları lavabo hariç özel bir zaman yok . Çünkü ya dersteler ya sorumlular . 

Çok sohbet ettik . Bir sürü konuda . Konuşulan her şey dönüp dolaşıp çocuklara geldi . Çocuklarımızın başında böyle idealist ve öğrencilerini seven öğretmenlerin sayılarının artması için , herkesin üstüne düşeni yapması duasıyla oradan ayrıldım...

                           ******                                      ******                                         ******

İBRET VERİCİ KISSALAR -2



İstanbul'un Vefa semtine adı verilen Şeyh Vefa , Fatih devrinin büyük alimlerinden ve evliyasındandı. Akşemseddin , Molla Gürani gibi devrin manevi önderlerinden biriydi. Bu büyük zatın oyun yaşlarındaki oğlu kötü bir alışkanlık edinmişti . Ucuna çivi çakılmış bir sopa ile o devirde evlere içme suyu taşıyan sakaların kırbalarını deliyordu. Evcil hayvan derisinden yapılmış su tulumu demek olan kırba , sivri bir madde ile dokunuldu mu kolayca delinecek bir nesneydi. Şeyh Vefa'nın oğlu da bunu yapıyordu.Sakalar bir din büyüğünün oğludur çok sürmez diye bir müddet dayansalar da baktılar vazgeçecek gibi değil Şeyh Vefa' ya şikayet ettiler.Vefa Hazretleri olanları duyunca hayretler içinde kaldı. Nasıl olur da bunca özene , disipline rağmen evladından yanlış davranışlar hasıl oluyordu. Düşündü , düşündü ...


Eve geldi . Hanımına seslendi : '' Hanım bu çocuğun hamileliğinde bana anlatmadığın özel bir şey yaşadın mı ? '' Hanımı düşündü ve cevap verdi : ''Evet Bey . Bir ara canım aşırı portakal çekmişti . Ben de komşudan istemeye utandım . Karanlıkta bir iki tanesini iğne ile delip azıcık çıkan suyu tattım. Nefsimi körelttim.'' 

Şeyh Vefa dinledikten sonra hanımına şöyle seslendi : '' Hanımım hemen o komşuya git , bana anlattıklarını aynen anlat ve helallik iste ! '' 

Hanımı denileni yapmış ve helallik almış . Çocuğunda kırba deldiği bir daha görülmemiş . Şeyh Vefa Hz.'nin kıssasından anlıyoruz ki sorumluluğu büyük din adamlarının hayatlarındaki en ufacık hata kendini başka şekillerde gösterir ve bu yüce zatlar bunu anlayacak ferasete sahiptirler... Örnek olması duasıyla...




11 Aralık 2015 Cuma

ŞİİR DURAĞI -3


Büyüyünce de giyebilsinler diye,
Bir beden büyük gelir hayalleri köy çocuklarının.
Ve gidişler biriktirir belleğinde yollar.
Beyaza çalan bütün renkleri ,
Kafiyesiz hüzünlere bölüştürür annem.
Deniz taşar cezvesinden
köpük köpük.
Sonbahar düşünceli.
Kış ürkek.
Meczub şairlere öykünen dağlar,
Gözlerine şiir kaçan gök
Ve yağmurlar sızar
açık kalan yaralarından ademoğlunun,
Sonra duvar çatlağında açan bir çiçeğin umudu
Zamana erir insan usul usul
Ve dipnot gibi durur karşımızda
Hayatın ağzımızda bıraktığı tad:
Ya pasta...
Ya pas...

TABUT




Bir hanımefendi anlatıyor; 1919 yılı idi. İstanbul baştan aşağı İngilizlerin işgali altındaydı. Liseyi yeni bitirmiştim.
Güzel bir kızdım.
Dünür gelmeye başladılar.
Biri avukatmış.
Gösterdiler uzaktan, boylu poslu yakışıklı bir delikanlıydı, beğendim.
Nişanlandık.
Nişanlımı seviyordum.
Mutlu bir yuva kurmak hevesi ile lamba ışığının altında sabahlara kadar oyalar örüyor, çeyizler hazırlıyordum.
Ama çok geçmedi ki mahallede bir dedikodu yayıldı.
(Ayşe’nin nişanlısı avukat değilmiş, ipsizin biriymiş, üstelik cami önlerinden tabut taşıyarak karnını doyuruyormuş) dediler.
Alt üst oldum.
Babam götürdü, uzaktan izledik, gerçekten de tabut taşıyordu…
Yıkıldım.
Nişanı atıp, ayrıldık.
Aradan 5 yıl geçti.
Evlenmiştim,
Bir de çocuğum olmuştu.
1924 yılıydı.
Artık ülkemiz özgürdü.
Bir gün Beyoğlu’nda rastladım ona.
Oğlum yanımdaydı.
Beni görünce titredi, ceketini düğmeledi.
Saygı göstererek durdu önümde.
Vaktiniz varsa size bir çay ikram etmek isterim, dedi.
Olur, dedim.
Bir büroya girdik.
Burası bir avukatlık bürosuydu ve kapıda adı yazıyordu.
İçeride yardımcıları çalışıyordu.
Siz gerçekten avukat mısınız, dedim.
Evet, dedi.
Peki, avukatsınız da neden cami önlerinden tabut taşıyordunuz, diye sordum.
Durdu, başı öne eğildi.
Beni affedin,dedi.
İstanbul işgal altındaydı,
Her taraf İngiliz askeri kaynıyordu.
Her şeyi didik didik arıyorlardı.
Biz de Anadolu'ya ,Milli kuvvetlere ancak,cenaze süsü vererek tabutlarla silah kaçırıyorduk.
Bu ülke için hayati bir işti.
Bunu size bile söyleyemezdim...
BU VATANI CANLARINI VE AŞKLARINI FEDA EDEBİLENLERE BORÇLUYUZ.


( Anonim )

10 Aralık 2015 Perşembe

İBRET ALINACAK KISSALAR


Behlül Dânâ , bir gün Halife Harun Reşid'in huzuruna gelir. Halife , o sırada tahtında olmadığı gibi odasında da yoktur. Fırsattan istifade edip tahta oturur. Biraz sonra koruma görevlileri gelir ve bakarlar ki tahtta biri oturuyor , onu hemen aşağı indirirler ve başlarlar dövmeye...Bir müddet sonra halife gelince bakar ki Behlül ağlıyor.

Hemen sorar:

- '' Niçin ağlıyorsun , ne oldu ? ''

Halife muhatabından cevap alamayınca , koruma görevlilerine sorar aynı soruyu :

- '' Ne oldu buna ? ''

Görevliler şöyle derler :

- '' Ey mü'minlerin emiri !.. Bu adam , sizin makamınızda oturuyordu. Biz de akıllansın diye bir iki vurduk . Ondan ağlar. ''

Behlül söze karışıp şöyle konuşur :

-'' Hayır ! Ben o yüzden ağlamıyorum , senin için ağlıyorum . Ben ömrümde bir kez bu makam oturduğum için bu dayağı yedim . Sen ki her gün oturuyorsun . Acaba ne kadar dayak yiyeceksin ? ''

                                ****                            ****                            ****

4 Aralık 2015 Cuma

BAŞARININ SIRRI UZAKTA DEĞİL


İş adamının işleri bozulmuştu. Ne yaptıysa olmuyordu. Bir zamanlar çok başarılı bir insan olmasına rağmen şimdi büyük olan sadece borçlarıydı. Bir taraftan kredi verenler onu sıkıştırırken, diğer taraftan da bir sürü insan ödeme bekliyordu. Çok bunalmıştı ve hiçbir çıkış yolu bulamıyordu. Nefes almak için parka gitti. Bir banka oturdu, başını ellerinin arasına aldı ve bu durumdan nasıl kurtulacağını düşünmeye başladı.
Tam bu sırada birden, önünde yaşlı bir adam durdu. 'Çok üzgün görünüyorsun. Seni rahatsız eden bir şey olduğu belli… Benimle Paylaşmak ister misin?' diye sordu yaşlı adam. İş adamının yakınmalarını dinledikten sonra da, 'Sana yardım edebilirim' dedi. Çek defterini çıkardı. İş adamının adını sordu ve ona bir çek yazdı. Çeki ona verirken de şöyle dedi: 'Bu para senin. Bir yıl sonra seninle burada buluştuğumuzda bana olan borcunu ödersin. Hadi al' dedi. Ve yaşlı adam geldiği gibi hızla gözden kayboldu.
İş adamı elindeki çeke baktı. Çekte 500 bin dolar yazıyordu ve imza ise John Rockefeller' e aitti, yani o gün için dünyanın en zengin adamına. 'Tüm borçlarımı hemen ödeyebilirim' diye düşündü. John Rockefeller' e ait bu çekle her şeyi çözebilirdi. Ama çeki bozdurmaktan vazgeçti. Bu değerli çeki kasasına koydu. Onun kasasında olduğunu bilmenin güveniyle yepyeni bir iyimserlikle işine tekrar dört elle sarıldı. Büyük küçük demeden tüm işleri değerlendirmeye başladı. Ödeme planlarını yeniden yapılandırdı. İyi yapılan işler yeni işleri doğurdu. Birkaç ay sonra tekrar işlerini yoluna koyabilmişti.
Takip eden aylarda ise borçlarından tümüyle kurtulup hatta para kazanmaya başlamıştı. Tüm bir yıl boyunca çalıştı durdu. Tam bir yıl sonra, elinde bozulmamış çek ile parka gitti. Kararlaştırılmış saatin gelmesini bekledi. Tam zamanında yaşlı adamın hızla ona doğru geldiğini gördü. Tam ona çekini geri verip başarı öyküsünü paylaşacakken bir hemşire koşarak geldi ve adamı yakaladı. Hemşire 'Onu bulduğuma çok sevindim, umarım sizi rahatsız etmemiştir' dedi. 'Çünkü bu bey sürekli olarak huzur evinden kaçıp, bu parka geliyor. Herkese kendisinin John Rockfeller olduğunu söylüyor' diye ekledi. Hemşire adamın koluna girip onunla birlikte uzaklaştı.
İş adamı şaşkın bir şekilde öylece durdu kaldı. Sanki donmuştu. Tüm yıl boyunca arkasında yarım milyon dolar olduğuna inanarak işler almış, yapmış ve satmıştı.
Birden, hayatının akışının değiştiren şeyin para olmadığını fark etti.
Hayatını değiştirenin yeniden kendinde bulduğu kendine güven ve inançtı.
Başarının sırrı, kasamızda duran değil, kendi kalbimizde ve kafamızda olanlardır. Başka yerde aramaya gerek yok.

3 Aralık 2015 Perşembe

ÖZGÜR ENGELLİLER


Hava soğuktu ve yağmur yağıyordu . Aklımda eve girdikten sonra yapmam gerekenler , ellerimde torbalar dolmuş bekliyordum . Durakta ciddi bir sıra oluşmuş ve şemsiyesi olmayanlar yandaki ayakkabıcının tentesine sığınmıştı . Öğrenciler aralarında şakalaşıyor , yaşlı iki teyze dolu geçen dolmuşlardan şikayet ediyor , ratgele biraraya gelmiş bir grup insan bizi sıkıntıdan kurtaracak dolmuşumuzu  bekliyorduk.

Yaşam her anı birbirinden farklı zıtlar sayesinde farkındalığımızı arttıran gizemli bir yol . Çok sıradan bir işten çıkış akşamı , benim için birkaç dakika sonra göreceğim bir anlık bir görüntüyle zihnime kazınacaktı.

Neler neleri kaçırıyoruz çoğu zaman . İnternette dolaşıyoruz bir haber veya yazı bizi yakalıyor , açıyoruz , okuyoruz bağlı olduğu linklerden kendimizi bambaşka bir noktada buluyoruz. Belki bir yarım saat sonunda ilk başladığımız noktadan farklı bir noktaya ulaşıyoruz. Dikkatimizi çeken başka bir şey olsaydı yine aynı kalmayacak , fakat bu sefer başka bir noktada olacaktık. Yani sonsuz sınırsız seçeneklerle gelişiyoruz ve değişiyoruz...

Dolmuş parasının üstünü çantama henüz koymuştum ki , başımı kaldırdığım an ikisini gördüm. Sadece bir an , sonradan yakaladığıma şükrettiğim bir an dahil oldular yaşamıma.



İkisi de tekerlekli sandalyelerini kanatlarını özgürce çırpan iki kuş edasında kullanıyorlardı. Belli ki aşıktılar. Öyle mutluydular ki...Elimdeki torbanın dizlerimin üstünde kurşun gibi ağırlaştığı o an bu iki engelli insanın mutluluk bulutu düşüncelerim dahil tüm ağırlığımı hafifletti . Rüzgar gibi geçtiler yanımdan .Soğuğun , yağmurun ve trafiğin içinden aşık gülümsemeleriyle kanatlarını çırparak...

                      *****                    *****                *****              ******

3 ARALIK  DÜNYA ENGELLİLER GÜNÜ  İÇİN  HİÇ TANIMADIĞIM ENGELLİ ÇİFT ANISINA YAZDIĞIM YAZIYI PAYLAŞTIM . UMARIM BU GÜZEL İNSANLAR ÇOK DAHA İYİ KOŞULLARDA HAK ETTİKLERİ ŞARTLARA KAVUŞURLAR . Ayşen Çankaya