25 Haziran 2015 Perşembe

ÖRNEK BİR HAYAT HİKAYESİ



                               ÖRNEK BİR MUCİT


                              Dean Kamen 'in hikayesini anlatacağım bugün sizlere. Kendisi bir girişimci ve mucit. Hayatıyla tasarladıklarıyla örnek. '' Girişimciler vites kutularına benzer. Fikirleri harekete ve büyümeye çevirirler '' sözünün canlı örneklerinden.



                              500 'e yakın patenti olan Kamen buluşlarının patentlerinden gelen gelirlerle her sene kazancını 2'ye katlıyor. 1989 Yılında kendisi gibi tasarım , teknoloji ve mühendislik aşığı öğrencileri toplamak için programlar başlattı. Her zaman insanların ilgi alanlarının onlara devasa farklar yarattığını savundu. Bakın kendisini nasıl anlatıyor :


                              '' Çocukluğumdan beri özellikle akşamları yatağıma uzandığımda aklıma nedense hep tam o anda dünyanın çeşitli köşelerinde sıkıntı çeken insanlar gelir. Kimi aç ve susuz , kimi hasta , kimi doğal afetzede.. Üstelik biz insan oğulları istesek , ama  gerçekten  yürekten istesek o sorunların çoğuna çözüm getirebileceğimiz halde...Bu yüzden inanın rahat uyuyabildiğim gecelerin sayısı azdır. İster buna hastalık deyin , ister ne derseniz deyin. Başkalarının derdi benim derdim. ''


                               Hayatını anlattığı cümlelerin ortasında tam da burada Hz. Mevlana 'nın daha önce okuduğum bir sözü geldi. '' Ben Şems'ten hissetmeyi öğrendim a dostlar ! Onu tanımadan önce sokaktaki fakirler zemheri soğuklarında titrerken ben ocak başındaydım. Samur kürk içindeydim. Kapımın önünde açlar dolaşırken , sofra başındaydım. Şimdi bütün açlar doymadan doymaz oldum. Bütün çıplaklar giyinmedikçe harlı alevlerin karşısında üşüyorum...''

                             Ne kadar benzer değil mi hissedilenler ...Mevlana gönüllü bu insan bakın hayat hikayesine nasıl devam ediyor.

                            ''Benim gibi hisseden ve kendi deyimi ile  muhtaçlara yardım eden , maddi sorunları asla olmayan çok sayıda başka tanıdıklarım da var. Ama onların yardım anlayışı sadece parayla sınırlı. Para bağışlayınca dertler sona eriyor sanıyorlar. Bağış paraları genelde çarçur olur gider. Ben ise dertlere çözüm üretmeye çalışıyorum.  Hem de çok paralara mal olmayan , can kurtaran. Yaptığım buluşlar aldığım patentler hep bu düşünce bazıyla oluşmuştur. Fakir bir aileden gelip buluşlarım sayesinde zengin oldum . Bu zenginlik sadece maddi olarak değil , yürekten , mutluluktan yana da .''

                           Dean Kamen'in icatlarından bazıları şunlar :

           * Evde kullanılabilen diyaliz aleti

           * Ginger olarak bilinen iki tekerlekli araç

           * Şeker hastaları için giyilebilir insülin pompası

           * '' Hissedebilen ''takma  kol ve bacaklar

           * Güneş enerjisi ile çalışan aletler

           * Merdiven çıkabilen tekerlekli sandalye

           * Çevre dostu su arıtma sistemi. Slingshot arıtma cihazı dünyadaki 1.1 milyar temiz içme suyu bulamayan insan için tasarlandı. Tezek dahil her türlü enerji ile çalışarak su arıtabiliyor. Kirli içme suyu nedeniyle her yıl 4 milyon insanın öldüğü düşünülürse , deniz hatta kanalizasyon suyunu arıtacak bu sistem müthiş bir buluş. Temiz su sayesinde Afrika hastanelerinin yarısının boşalacağı , deniz suyunun  Arap Yarımadası dahil dünyanın büyük bir kısmının yeşillendirilmesinde kullanılabileceği düşünülüyor.






                       Kamen'a kendisini en çok mutlu eden durumlar sorulduğunda şunu söylüyor. '' 39 yıl 
önce iki kolunu birden birden kaybetmiş bir gazinin kendi başına yapay kolu sayesinde suyunu içmesi , kaşıkla yemek yemesi ve artık onu bebek gibi beslemek zorunda olmayan karısının mutluluğu...''

                     Ben şu anda bu yazıyı yazan ellerimin ve kollarımın daha çok farkındayım . Ya siz ?


                             

23 Haziran 2015 Salı

Ramazan & Oruç & Tefekkür - 3




             ZEKAT  VE  FİTRE TOPLUMSAL ADALETE HİZMET EDER


                 
Zekat  sözlükte artma , çoğalma , temizlik , bereket ,iyi hal ve övgü anlamlarına gelir.Mali bir ibadettir ve İslamın beş şartından biridir. Bu yazımda toplumsal yardımlaşma boyutundaki inceliklerine değinmek ve fıkıh konularını uzmanlarına bırakmak isterim.




               Zekat aslında yılın tüm zamanı uygulanabilecek bir ibadetken  Ramazan 'la bütünleşmesi bu ayın manevi kampanyalarından yararlanmak isteyen müslümanlarca tercih edilmesindendir.

              Yüce Yaratıcı bazı zaman dilimlerini , bazı mekanları üstün görmeyi murat etmiştir. Ramazan 'ın üstünlüğü Allah'ın bu aya aynı Cuma gününe giydirmek istediği üstünlük manasındandır. İlahi bir seçimdir bu. Hassas ruhlarca hissedilir.

              Ramazan boyunca yemeden içmeden ,aşırı nefsani isteklerden uzaklaşan ve fakirin halini onunla beraber olarak yaşayan insan toplumsal barış konusunda da ciddi yol alır. Halka Hak için hizmet etme zevkini yaşar. İftarlar , sahurlar , zekat ve fitrelerin gerçekten ihtiyacı olan fakirlere verilmesinin önemi burada devreye girer.

              Bir ay boyunca yoğun nefis mücadelesi yapan insan bu haliyle yaratıcısının dikkatini çeker adeta . Gayretli ve çalışkan bir öğrenci gibi kanaat notunu arttırır , asıl terbiyecisinin özel ikramlarına mazhar olur. Bu ikramların en büyüğü de gönül aleminin temizlenmesi ve bu aleme ilahi güzelliklerin misafir edilmesidir. Gönlünde mana alemi uyanan insan , fikir dünyasında yükselir artık her davranışın ve kendisine yapılanın Allah'tan geldiğini bilerek  tevhid bilinciyle bambaşka bir dünyaya gözlerini aralar. Hatta Kadir Gecesi'ne erişir ve gönlüne Kur'anın manası iner.

           Bu mükemmel ödüle kavuşmak kolay değildir. Sadece aç kalmayı oruç sananların gafleti bu noktada devreye girer. Oysa tüm beden şehrine bireysellikten ve hayvani dürtülere benzeyen ilkel isteklerden uzak durarak terbiye zamanıdır Ramazan...Gözün , dilin , kulağın , nefsin ,kalbin ve ruhun oruçları vardır boyut boyut yükselerek...

          İbadet Allah'la ilişki kurmaktır...Bu Ramazan 'da en üst seviyede hissedilir. Tutulan aralıksız oruçlar , vakit namazlarının üstüne eklenen nafile namazlar ve Teravih Namazları hep bu ilişkiyi kuvvetlendirmek isteyen merhametli Yaratıcı 'nın lütuflarıdır. Birleşik kaplar kanunundaki gibi yüksek seviyeli Yaratıcı tüm güzelliği ile nefis (ego) dağını yıkmış ve boşalmış temiz bir gönülle boynunu bükmüş kulun gönlüne dolar...



                   Yaratıcısı ile ilişkisini güçlendiren insan bu güzel bağı yaratıcının diğer yüzlerine yansıtır. Tüm canlılar  ve diğer insanlarla ilişkilerini gözden geçirir. Zekat olarak malını paylaştığı gibi sadece Allah (c.c) için gülümseyişini , ilmini ,gücünü ,insanlığını ve sevgisini paylaşır.

                    Adalet ve eşitlik değeri çok yüksek insanları düşünün. Zaman zaman dünya hayatında , fikir ve ruh dünyalarında sıkıntılar yaşadıklarına şahit olursunuz. Adalet aslında Allah'ın (c.c) verdiği her şeyi hikmetle asıl hak ettiği yere koymaktır. 

                   Her durumun zekatı kendine göredir. Dilin zekatı boş konuşmadan ve dedikodudan uzak durmaktır. Evin zekatı içinde misafir ağırlamaktır. Evladın zekatı yetim kimsesiz çocukları sevindirmektir. Sadece başlarını okşayarak bile olsa da...Bununla ilgili verilen örnekler çoğaltılabilir. Sosyal eşitlik ve adaletin sağlanmasında bu sebeplerle zekatın , fitrenin ve sadakanın değeri büyüktür.Bu sayede insan aslında en büyük iyiliği kendisine yapmış olur. Verdikleri aslında kendisinedir. Kendi fakirliğini ve hiçliğini yaşayan insan dünya hayatının en önemli GAYELERİNDEN BİRİSİNE ULAŞMIŞ OLUR.

HİÇLİĞİNİ ANLAYARAK YÜCE YARATICININ SONSUZ MERHAMET VE RAHMET DERYASINDA BİR DAMLA OLARAK KENDİNİ BULUR...


                    
         

22 Haziran 2015 Pazartesi

Ramazan & Oruç & Tefekkür - 2





                                   ORUÇ  VE  SAMEDİYET SIFATI


                   '' Kaldır başını göğe bak  


                             Sonra bir daha kaldır başını göğe bak !  ( Mülk 3-4 )






                     Her şeyi yaradan Yüce Allah 'ın (c.c)  sıfatlarından biridir Samed. Hepimiz İhlas suresinde geçtiğinden aşinayızdır. Samedin en kısa tanımı tam ihtiyaçsızlık halidir. Gerçekten Allah'ın ( c.c ) hiç bir şeye ihtiyacı yoktur. Gerçek zengin O 'dur. Ganidir.

                      İnsanı en güzel surette yaratan Allah (c.c) aslında ona karşı en merhametlidir de. Rahim'dir .  Rahman sıfatıyla da inanan inanmayan , şükreden etmeyen, ibadet eden etmeyen herkesi iyi kötü ayırmadan doyurur, ihtiyaçlarını giderir ve besler. Sadece insanları değil bitki - hayvan her canlıyı aynı şekilde karşılar ve geliştirir.

                    Aciz ve muhtaç olan bizler zıtlarla anlayan düşünce yapımız ve sinirsel kapasitemizle O'nun mutlak Ganiliğini ve tamlığını ancak yok olarak anlayabiliriz. Yokluk -hiçlik kavramı tasavvufta nefis terbiyesi adı altında uzun uzun incelenmesi gereken bir konu olsa da oruçla olan bağlantısını öncelikle aç kalarak hissedebiliriz.

                   Allah'ın emri olan orucu niyetlenerek tuttuğumuzda adeta '' Allah'ım senin ismin ve sıfatını bir günlük giymeme müsaade eder misin ? '' şeklinde bağlantı kuruyoruz  O'nunla.


                  ES- SAMED

        * Çokluk kavramından münezzeh


        *Çok özelliğin birleşmesinden oluşmamış


        *Sınır kavramından beri olan TEK 'lik sahibi


        *Hiç bir şeye muhtaç olmayan TEK 'illik


        *Hiç bir boşluğu olmayan , eksiksiz , gediksiz , deliksiz , nüfüz edilemeyen .Som.


        * Esma Mertebesi Sahibi ( sayısız özellikler ) TEK


        * Kendisinin varlığından başka bir şey düşünülemeyen


        *Kendisine bir şeyin katılması ve kendisinden ikinci bir varlığın meydana gelmesi mümkün olmayan  TEK ( doğmaz ,doğurmaz )


   





                    Bu ilişkiye ve O ' na dayanarak da bütün gün boyunca hiç bir şeye ihtiyacım olmadan yaşıyorum. Yemiyorum , içmiyorum , kavga etmiyorum , sinirlenmiyorum. Ben zavallı her şeye muhtaç bir kul olduğum halde Yüce Allah (c.c) bana lütfediyor ihtiyaçsızlığın onurunu.

                   Oruç tutamayan kişinin tutanlara '' FİTRE '' adı altında fakirlere verdiği para , parası yoksa yaptığı hizmet aslında hep Allah'ın Samed sıfatının tarafımızdan yaşanmasına hizmet eder. Merhametli Allah (c.c) tutamayana bile bunu yaşatabilmek için naif fırsatlar vermektedir. Burada verilen iftarların  ihtiyacı olmayan zengine verilmemesi çok önemlidir.

                  Samediyetin tecellisine mazhar olan AZLA YETİNİR . Başkalarının ihtiyacını giderdiği halde kendisi kimseden bir şey istemez. Samediyetin tecelli ettiği kişi fakir olsa da zengindir. Samediyet tecellisi olmayan kişi zengin bile olsa fakirdir.

                 Tembel fakirlik miskinlik olarak Kur'anda yerilmiştir. Boş boş oturan kişiye Peygamberimizin (s.a.v) selam vermemesi bu sebeple açıklanır. Peygamberimiz (s.a.v) hiç tembel fakir olmamıştır. Müstağni yani azla yetinen fakir olmuştur. Çünkü elbette Samediyet tecellisinin zirve noktası kendisidir.

               GÜÇ ve ÖZGÜRLÜK hepimiz için elimizde tutmak isteyeceğimiz değerlerdir .Hatta bazılarımız için en önemli değerler...Samediyet Kavramı içindeki latif olarak bize ''ORUÇ İBADETİ'' sayesinde sunulan gerçek güç ve özgürlüğü yaşayanlardan olmak duasıyla ...Hayırlı Ramazanlar...



19 Haziran 2015 Cuma

Ramazan & Oruç & Tefekkürler - 1





                              RAMAZAN & ORUÇ & TEFEKKÜRLER -1


               Sosyal medya herkesin her konuda fikrini özgürce ilan edebildiği yer olmalı diye düşünürüm hep. Bir konuyla ilgili benim düşündüğümün tam zıddını savunan bir arkadaşımın paylaşımını gördüğümde ilk tavrım onun o konudaki farkındalığından yargılamadan bir şeyler öğrenmeğe çalışmak olur. Yargılamadan onların gözlerinden bakmak koçluk mesleğimin bana verdiği en değerli hediyelerden biridir. Bir süre sonra içselleştirdiğim bu ince nokta Ramazan Ayı ve Oruç ibadeti ile ilgili bir çalışmaya götürdü beni. Sizlerle de paylaşmak istedim.

             Son günlerde Ramazan Ayı ve Oruç kavramı ile ilgili çok farklı yorumlar ve paylaşımlar gördüğümden bu konu ile ilgili kaynaklardan derlemeler yaparak , kendi fikirlerimi de katarak bir seri oluşturdum. Yararlandığım kaynaklar uzun süredir  istifade ettiğim değerli tasavvuf büyüklerime aittir. Bütün güzellikler onlardan hatalar ise şahsıma aittir.





             Konuya İMAN EDENLER  kavramı ile başlamak istiyorum. İman edenler olarak temel din bilgisi içerisinde öğrendiğimiz imanın şartlarını sıralarsak ;

          1- Allah'a inanmak

          2- Meleklere inanmak

          3- Peygamberlere inanmak

          4- Kitaplara inanmak

          5- Ahiret gününe inanmak

         6- Kaza ve kaderin , hayır ve şerrin Allah 'tan geldiğine inanmaktır.

          Benim aklıma tam da burada bir soru geldi. İman edenler yani '' amenü '' olarak  Kur'an da çokca geçen bu kavram İslamın en önemli şartlarından olan ORUÇ ile nasıl bağlanıyor acaba ? Orucun sağlıklı bedene ve ruh sağlığına sahip bireylere farz ibadet olmasındaki hakiki mana neydi ?

          Sosyal medyada bazı arkadaşların haklı olarak yorum yaptığı yeme-içme-aç kalma-gösterişli iftarlar verme- israfta çizgiyi aşma gibi kavramların çok derinindeydi ardığım...Orucun açlıkla hedeflediği açların halini anlamanın da ötesinde hedefleri olmalıydı... Bu soruyu merak ettim ve araştırmaya başladım. Tevafuk eseri Sonsuzluk Kulesi sitesindeki sayın Berkay Özcan'ın yazısı imdadıma yetişti. Yazının kendi sorumun cevabı olan kısmını süzerek ve kısaltarak sizlerle paylaşıyorum .



       ''   İman edenler  kendisinde güvenlik ve eminlik hissi uyanmış olanlar ve bu hissi toplumuna da yansıtanlardır. Oruç kavramı Kur'an da SAVM  kelimesi içinde geçer. Savm kavramı ise  topluca ,toplumca dinginleşme / takva / Kur'an ilkelerinin eğitimini içeren yani uygulandıklarında topluca dinginliğe ve toplumsal iyileşmeye götüren çalışmalar demektir. Bu çalışmalar yardımıyla itikafa yani yoğunlaştırılmış tefekkür sürecine girmişler ve en sonunda da Kadir Gecesine ulaşmışlardır. ''

               Yazarın cümlelerinden anladığımı açarsam ,bütün dinlerde ve ruhsal öğretilerde insanlık tarihinde sürekli yer etmiş olan ORUÇ 'un tüm müslüman topluluğuna belirli bir zaman diliminde farz bir ibadet olarak gelmesinin kök anlamı şudur :

            1- Davranışlarının asıl amacı Kadir Gecesine yani bu zaman dilimi sonucunda gerçek özgürleşme ve ruh-i tekamüle ulaşmak olan toplumun bireyleri için 

           2- Bunu Ramazan ayı içerisinde aralıksız oruç tutarak bedensellikten bir süreliğine uzaklaşarak kolaylaştırmak

           3- Toplumun çoğu tarafından uygulanan ibadetin ara amacı olan toplumsal dinginliğe ve olgunlaşmaya hizmet etmesi

           4- Bedensellikten uzaklaşmışların bu toplumsal dinginlikte ruhlarının sesine kulak verecek itikaf adlı yoğun düşünme çalışmaları ile olgunlaşmaları. İman edenler olarak ellerinden, dillerinden ve davranışlarından herkesin emin olduğu kimselere dönüşmeleri. Rahatsız edici huy ve davranışlarında değişiklikler yaşamaları. Bu olgun davranış modellerini en yakınlarından başlayarak tüm topluma , dünyaya , evrene yansıtmaları

           5- Ruhsal tekamül yolculuğunda daha fazla bireyi yol alan toplumun her yönden gelişmesi ve güzelleşmesi


            Kur'an da oruç Sa- Ve - Me hareketsiz durma , durdurma ,engelleme kök anlamlarından gelen SAVM  yani hareketsizleşme, sakinleme tüm olumsuzlukları ve zaafları durdurma kavramı içerisinde geçerken ,kısaca davranışsal amacı DİNGİNLEŞME çabası iken aslında  KUR'AN = VİCDAN = EVRENSEL DEĞERLER doğrultusunda yılın sadece bir ayı değil bir ömür atlanmaması gereken bir mevzudur.

          Bir sonraki yazımda orucun pide , tatlı , çatlayana kadar yenen israflı iftarlar arkasında gizlenmiş asıl hakikat manalarını ve güzelliklerini sizlerle paylaşmak isterim . Herkesin tutmayanı ya da tutamayanı farkedemeyecek içsel derinlikte  hakiki anlamda oruçlar yaşamasını ,  tutulan değil nefsimizi aşırı isteklerimizi tutan oruçlarla bu Ramazan'ı ruhsal güçlenme yolunda çok değerli bir zaman dilimi olarak değerlendirmesini dilerim...


10 Haziran 2015 Çarşamba

GERÇEK BİR YAŞAM HİKAYESİ








FİLMLERE KONU OLACAK GERÇEK BİR YAŞAM HİKAYESİ 


                 YENİDOĞAN RESMİ ile ilgili görsel sonucu
 

                          Sizlere bugün anlatacağım hikayeyi beraber yakinen çalıştığım bir doktor arkadaşım nakletti bana.

                          O  sakin duru sesiyle anlatırken ben onun yerine heyecanlanıyor , duygusal tepkiler veriyordum.  Yaşananların gerçekliği ve trajedisi akıyordu gönlüme kelimelerden...

                          Nakletti dedim çünkü onun yakın bir arkadaşı hikayemizin kahramanının torunuydu...Ben sizlere naklederken şehir ismi bile vermiyorum.


                         Benim sorumlu olduğum görevlerden biri de yeni doğan eğitimleri vermek .Yeni doğanla ilgili konuşurken aklına geldi zaten bu konuyla ilgili hikaye..

                    Yıllar yıllar önce yeni doğan yoğun bakım ünitesi diye bir şey henüz yokken  şehir merkezine saatlerce uzaklıkta olan bir köyde 2.  çocuğuna hamile olan anne güç bela hastaneye yetiştirilir ve bir kız bebek dünyaya getirir.
                 
                    Bebek prematüre , düşük doğum ağırlıklı ve solunum sıkıntısı gibi bir çok sağlık sorunu ile yaşam mücadelesi vermektedir.
                 
                    O zamanın sağlık şartlarında akciğer gelişimi için sürfaktan uygulamaları gibi gelişmiş
 müdahaleler  yapılamadığından bu durumdaki bebekler yüksek oranda kaybedilmekteydi.



                Biraz da bu nedenden  köyde 1,5 yaşında bir küçük çocuğu daha olan anneye yeni doğan
bebeğinin yaşadığı  söylenmez. Doğumu yaptıran doktor  babayı bir kenara çeker ve şöyle konuşur :
 '' Yaşaması çok zor ama Allah 'tan ümit kesilmez. Bebek burada kalsın tamamen sağlığına
kavuşursa  sana haber vereceğiz. ''  Aile köyüne döner hayat normale .

YENİDOĞAN RESMİ ile ilgili görsel sonucu


                   Anne kendisine gösterilmek istenmeyecek sağlık sorunlarına sahip bebeğini kaybettiğine inandırılır.
                   Cahillik , fakirlik , imkansızlık çok da zor olmaz o zamanın şartlarında... Aylar sonra babaya bir haber ulaştırılır.
                '' Çocuğun iyileşti gel al .'' Baba gider aylar sonra kucağında yaşam sınavını kazanmış yavrusu ile gelir.
                  Asıl sorun bundan sonra başlar anne çocuğu rededer. Çocuğun adamın başka bir ilişkisinin sonucu olduğuna inanır ve çocuğu eve sokmaz .


                  Çocuğa 4 - 5 yaşlarına kadar halası bakar ve bir gün anne tekrar doğum yaptığı hastaneye
başka bir sağlık sorunu için geldiğinde doğumu yaptıran doktora rastlar. Doktor tüm hikayeyi ve
ölmek üzere olan bebeğe uyguladıkları aylar süren bakımı anlatır. Çocuk eve geri getirilir.

               Benim hayatımdan , bu günümden ve günümüzün şartlarından epey uzak olan durumu anlamaya çalıştım.

               Adeta bir film senaryosu gibi anlatılan hayatın içindeki kesitlere baktım.


               Anneyi düşündüm...


               Halayı anne zanneden o küçücük kızın psikolojisini düşündüm...


               Güçlü durmaya çalışan babayı ,


               Kardeşi için böyle bir sorumluluğu alan halayı ,


               Birdenbire yeni kardeşleri gelen diğer çocukları...


              Çaresiz sağlık sistemini ve çalışanlarını...


       

           Bugün yeni doğan ünitelerimiz seviyesine göre en ağır sağlık sorunları yaşayan bebeklere
hayata tutunma şansı vermekte. Her türlü kayıt günlük tutulmakta ve bebeklerin her türlü bilgisi
ailelerle paylaşılmaktadır. Bütün özverili yeni doğan ünitesi çalışanlarına sevgilerimi , saygılarımı
sunar başarılar dilerim.   Dr. Ayşen Çankaya



                                                                                           
             

3 Haziran 2015 Çarşamba

HAVUÇ DEYİP GEÇME !




                                         HAVUÇ DEYİP GEÇME !



                 Beslenme uzmanları  ve diyetisyenlerin yiyeceklerimiz hakkındaki engin bilgisine saygı duyuyorum. Bundan böyle ben de ilgili olduğum bu konuyu sağlıkla bütünleştirip  vitaminler , mineraller , sağlıklı beslenme gibi alanlarda derlediklerimi paylaşmak istiyorum. Bu konuda söz söyleme hakkımı hekimliğimden  ve 2 çocuk büyütürken yaşadıklarımdan alıyorum :) Biraz daha bilimselliğe girerek nedenlerini ve niçinlerini de açmak istiyorum ki bir farkım olsun. Anlaşılma ve yararlı olma konusundaki geri bildirimlerinizi , sorularınızı ve yorumlarınızı samimiyetle bekliyorum. Bilgi edinmek istediğiniz konuları mailime gönderir ya da yorumlara atarsanız beraber öğrenmenin ve gelişmenin yolunu açarsınız :) Katkılarınız ve geri bildirimleriniz için şimdiden teşekkür ederim.  aysencankaya45@gmail.com


                                                       
                  * Yüksek oranda A vitamini içerir. Bu özelliği ile havucun içerdiği bitkisel öncü karoten ihtiyaç halinde sadece hayvansal gıdalardan alınan retinol  adlı A vitamini öncüsüne döner.İçerdiği bol A vitamini ile antioksidan (oksijen ile yakım sonrası ortaya çıkan zararlı metabolitlerin  vücuttan uzaklaştırılması ) rol oynayarak yaşlanmamıza , hastalanmamıza ve hatta kanser olmamıza neden olan serbest radikallerle savaşır.


                  * Falcarinol içerir. Bu sebeple antineoplastik (kanserden koruyucu ) özelliği vardır. Zaten var olan tümörlerde ise antitümör özellik gösterir. OGG1 (8-Oxo Guanine DNA Glycoylase ) enzimini aktive ederek özellikle akciğer kanserlerinde yararlı ve önleyici rol oynar.

                  * Düzenli tüketildiğinde akciğer ,deri ,larinx (gırtlak ve ses telleri ) , mesane ,prostat ve özefagus ( yemek borusu ) sindirim sistemi kanserlerine yakalanma oranlarını düşürmekte , menapoz sonrası meme kanseri riskini ciddi oranda azaltmaktadır.
 Bağırsak kanserine neden olan nitrozamini  nötralize ederek etkisini azaltır.


                  *İçerdiği Beta-karoten  özellikle görme sağlığımız üzerinde çok olumlu etkiye sahiptir. 40 ' lı yaşlardan sonra düzenli tüketime dikkat etmek gerekir.

                  * Havucu en çok tüketen tavşanların ne kadar hızlı çoğaldıklarını düşünürsek üreme sistemi üzerindeki olumlu etkilerini tahmin etmemiz zor olmaz.

                  * Çok eskilerden beri parazit düşürücü özelliği bilinmektedir.

                  *İçerdiği doğal şeker , vitaminler ve fosfor sayesinde halsizlik ve bitkinlik hallerinde doğal destektir.

                  * Lif içeriği zengin bir gıda olduğundan sindirim sistemi rahatsızlıklarında idealdir. Suyu ishalde, tümü tüketildiğinde kabızlıkta yararlıdır.İçeriğindeki alpha-phelandrene ve cinnamic maddeleri laksatif özelliğini verir. Mide ve bağırsak noktasal kanamalarında direkt suyunu içmek faydalıdır. Safra kesesi ve karaciğer dostudur. Karaciğer yağlanmalarında yağ atıcı özelliği ile destektir. Sindirim sistemi şişkinlik ve gaz şikayetlerini azaltır.

                  * Kansızlıkta folik asit içerdiğinden sabah akşam 1 çay bardağı havuç suyu önerilir.

                  * Şeker içerir ancak bu şeker insülin rezistansına ( direnci ) yol açmaz.

                  * Antiseptik özelliği çok uzun yıllar önce keşfedilmiş bu nedenle ezilmiş ve rendelenmiş halde yara tedavisinde kullanılmıştır.

                  * Düzenli havuç tüketenler üzerinde yapılan bilimsel araştırmalarda serebro vasküler olayların ( beyin dokusu ve damar kanamaları ) daha az gözlendiği görülmüştür. Antioksidan özelliği ile serbest radikallere karşı mücadele eder. Kan sirkülasyonunun (dolaşım) düzenlenmesini sağlar.Damar sertliği dediğimiz aterosklerozun bir sebebi de serbest radikallerin kanda artmasıdır.

                 *Yine antioksidan özelliği sayesinde cildi genel olarak korur. Zararlı güneş ışınlarına maruz kalındığında tüketilmesi tavsiye edilir. Akne , lekelenme , kuru cilt durumlarında da yararlıdır.

                *Mensturasyon ( adet ) dönemini rahatlatır.

                *İdrar söktürücü ( diüretik) etkisi ile ürik asiti düşürdüğünden GUT HASTALIĞI 'nda destek olarak kullanılır.

                * A , B , C , D , E Vitaminlerini , Magnezium , Potasyum , Folik Asit , Fosfor minerallerini içermesi sebebiyle BAĞIŞIKLIK SİSTEMİNİ güçlendirir. Aynı sebeplerle kronik baş ağrılarında unutkanlığın azaltılmasında daha da genişletirsek ALZHEİMER ' dan korunmada ve ROMATİZMAL HASTALIKLAR ' da yararlıdır.


                * A Vitamini yağda eriyen bir vitamin olduğundan havuçla beraber bir miktar yağ alımı emilimini arttıracaktır. Aynı sebeple A Vitamini  fazlalığı halinde idrarla atılamadığından yararlarından azami ölçüde faydalanalım derken çok aşırı miktarlarda havuç tüketmemeye de dikkat etmeliyiz !

             

                                          100 gram havuç besin değerleri :

                                       A Vitamini : 8.115 - 11.000 IU    ,   B1 Vitamini : 0.06 mgr    ,  B 2 Vitamini

: 0.05 mgr ,    B3 Vitamini : 0.6 mgr  ,  B6 Vitamini : 0.15 mgr  ,  Folik asit : 7.6 mcgr   , C Vitamini :

6 - 8 mgr  , E Vitamini : 0.6 mgr   ,  Fe (demir) : 0.7 mgr   ,  NA ( sodyum ) : 47 mgr ,  K : 341 mgr  ,

Mg ( magnesium ) : 23 mgr

                                 
                                   KALORİ :  30 - 42 Kalori


                                  Protein :1.1 gram 

                                  Karbonhidrat : 0

                                  Yağ : 0.2 gram 

                                  Lif : 1 gram      

                '' Havuç '' u  beraber tanıdık . Bu kadar bilgiden sonra azalmaya başladığı bu mevsimde son kalan havuçları değerlendirelim derim :) 

                 SAĞLIKLI GÜNLER ... Dr. Ayşen Çankaya    




DOKTOR OLMAK




         TIP FAKÜLTESİNİ OKURKEN MEZUN OLDUĞUMDA ÖLDÜRÜLEBİLECEĞİMİ 

         HİÇ DÜŞÜNMEMİŞTİM !




              Samsun 'da yaşadığımız acı kayıp ister istemez bütün hekimler gibi beni de mesleğimin anılarına döndürdü.Gariptir aklıma ilk anatomi uygulamaları geldi. Tıp Fakültesi 2. sınıfta daha 18 yaşında gencecik bir kızken hayatımdaki ilk öldürülmüş insanı gördüm. Simsiyah bıyıklı , cüssesiyle korkutan bu adamı hiç unutmadım.


           Biz ortama duygusal olarak hazırlanmaya çalışırken  anatomi profesörümüz unutamayacağımız o konuşmayı yaptı. ''1. sınıfta mesleğinize giriş yaptınız bu sene gerçek insan bedeni ile tanışacaksınız. Unutmayın siz doktorsunuz ! Sizin için kadın erkek yoktur .İNSAN VARDIR ! Milliyet ,din ,dil,ırk yoktur. İNSAN VARDIR! Ananızdan babanızdan önce yaşaması gereken hasta sizin önceliğinizdir. Şu önünüzde yatan bedenler akrabanız. Bundan böyle ÖNCE İNSAN diyemeyecek olan şimdi bu salonu terk etsin gitsin ! ''


           18 yaşımda yüreğime ,beynime balyoz gibi inen bu sözlerden sonra ceset gördüğüm ilk gün o bedenin sırt kaslarını çıkardım.Psikolojik olarak ve kalben bu mesleği yapabileceğimi anladım. İnsanı o günden sonra en saygı duyulması gereken canlı olarak gördüm. O sebeple insanları hep çok sevdim .Zarar görsem de nefret edemedim. Onlarla konuşmayı ve paylaşmayı sevdim. Çünkü bu meslek sevgisiz insana dokunmadan yapılabilecek bir meslek değil. İnsanın görülebilecek en dayanılmaz hallerine şahit oldum , en çaresiz en yardıma muhtaç. Diyebilirim ki hepimizin başına her an her şey gelebilir.Okurken insanla ilgili ruhsal ve fiziksel çok şey öğrendim çok şey düşündüm. Tek bir şey düşünmedim : Hizmet ettiğimiz hastalarımız tarafından şiddete maruz bırakılabileceğimizi  ya da öldürülebileceğimizi ...
       
 
           Çuvaldızı kendime batırarak diyorum ki bakın iğneyi değil ; sadece doktor , öğretmen, aşçı,yönetici , ev hanımı her ne yapıyorsak hangi kimlikte isek hakkını verelim. Önce insan olalım. Bütün kişisel gelişim öğretilerinin olmazsa olmazı ÖNCE EDEP ! ÖNCE GÜZEL AHLAK !


           Kendi içsel check up 'ımızı , kontrolümüzü sık sık yapalım.

           Psikolojik problemlerimizi kabul edelim , yardım alalım.

           Dışımıza özen gösterdiğimiz kadar içimizi de süsleyelim.

           Önce kendi değerimizin ve değerlerimizin farkına varalım sonra diğerlerinin

           İnsan olmak nedir ? Sorgulayalım...Akıl ,fikir,vicdan ,duygu nedir ?

 






                          Yazımı gönüller sultanı Hz. Mevlana 'nın sözüyle bitiriyorum.


       ''  Ne fark eder ki  ; kör insan için elmas da bir cam da... Sana bakan kör ise SAKIN 

      kendini camdan sanma ! ''