30 Eylül 2015 Çarşamba

AŞK







Her türlü ilişki avuç içinde duran kum taneleri gibidir.

Avucunuzu sıkmadan gevşekçe tutarsanız , kum taneleri kaymaz  durur.

Avucunuzu kapatıp , sıkmaya başlarsanız , kum taneleri parmaklarınızın arasından akmaya 

başlar.

İlişkiler de böyledir. Esneklik varsa , diğer insana saygı duyuluyorsa ve özgürlük tanınıyorsa 

ilişkiler bozulmaz. 

Ama diğer insanı çok bunaltırsanız ilişki de yavaş yavaş bozulur ve biter.

Bir süre sonra bir eli tutmakla bir ruhu anlamak arasındaki farkı öğrenirsin.

Ve aşkın yaslanmak , birlikte olmanın da güvende olmak anlamına gelmediğini anlarsın.

Ve öpücüklerin sözleşme , hediyelerin de vaat olmadığını anlarsın.

Ve yenilgileri başın dik ve gözlerin açık karşılamaya başlarsın , bir çocuğun üzüntüsü ile değil 

bir yetişkinin zerafeti ile ...

Ve her şeyi bugününü düşünerek yapmayı da öğrenirsin . Çünkü yarın belirsizdir.

''Bu yüzden başka birinin sana çiçek getirmesini beklemeden , kendi bahçeni kendin oluştur.

Ve kendi ruhunu kendin besle .'' 

  ALINTIDIR


29 Eylül 2015 Salı

BİLGE ADAM VE KÖPEK


Adam göletin yanında oturmaktadır. Dikkatini , susuzluktan kırılan bir köpeğin , devamlı olarak gölete kadar gelip , tam su içecekken kaçması çeker.

Dikkatle izler olayı. Köpek susamıştır ; ama göle geldiğinde sudaki kendi aksini görüp korkmaktadır ; bu yüzden de suyu içmeden kaçmaktadır .

Sonunda köpek dayanamayıp kendini gölete atar ve kendi aksini görmediği için de suyu içer.

O anda bilge düşünür : '' Benim bu olaydan öğrendiğim şu oldu '' der . 

'' Bir insanın istekleri ile arasındaki engel çoğu zaman kendi içinde büyüttüğü korkuları , kendi içinde büyüttüğü engellerdir. İnsan bunu aşarsa istediklerini elde edebilir.

Ama biraz daha düşününce aslında gerçekten öğrendiği şeyin bundan farklı olduğunu görür. Asıl öğrendiği şey : 

'' İnsanın bilge bile olsa her varlıktan , bazen bir kuştan , bazen bir kediden , bazen de bir köpekten öğrenebileceği bir şeyler olduğudur . '' 


Not : Hakan Büyükdere Hayatınızı Değiştirecek Öyküler Kitabından alıntıdır .


15 Eylül 2015 Salı

CİZRE DEVLET HASTANESİ HİZMET VERMEYE BAŞLADI



Cizre Devlet Hastanesi 'nden önemli duyuru :
Değerli Cizre Halkı ;
İlçemiz Cizre Devlet Hastanesinde uzman doktorlarımız ve Diyarbakır İlinden gelen uzman doktorlar tarafından acil ve poliklinik hizmeti verilmektedir.Muayene için başvurarak tedavi olabilirsiniz.Spekülatif haber ve söylentilere itibar edilmemesi önemle duyurulur. Şifa bekleyen tüm hastalarımıza Allah'tan acil şifalar dileriz.  CİZRE DEVLET HASTANESİ BAŞHEKİMLİĞİ

Açıkcası sağlık hizmetinin verilmeye başlaması sevindirici.

Ben de sosyal paylaşımlarda şahit olduğum bir konuda kendi fikrimi bloğumda paylaşıyorum :

Görev yapan bütün ekiplere kolaylıklar dilerim . Sağlık hizmeti özellikle acil sağlık çelik gibi irade ve sinir sistemi ister. Sabah bir Kürt bayan kardeşimin kendi çektiği öfke dolu videoyu izledim .Bilerek paylaşmıyorum .Çünkü yaygın anksiyete bozukluğu hastası olduğu muhtemel.
Kendisi bizimle aynı ülkede nefes almaktan utanıyormuş . Ben de 20 yıla yakındır her milletten hasta bakan bu vatanın bir bayan doktoru olarak cevap veriyorum :
SEVGİLİ KARDEŞİM ! SEN ÖNÜMDE DÜŞSEN NEFESSİZ KALSAN BEN SENİ YAŞATMAK İÇİN BU UTANDIĞIN NEFESLE SENİ RESÜSTE EDERİM. ( İLK YARDIM UYGULARIM )
SENİN İNSANLIKTAN VE EŞİTLİKTEN ANLAMADIĞINI İDDİA ETTİĞİN VE BERABER YAŞAMAKTAN UTANDIĞIN İNSANLAR , TÜM İNSANLARI MİLLET AYIRMADAN HAYATTA SAĞLIKLI TUTMAK İÇİN YEMİN ETMİŞLERDİR.
ARKADAŞLARIMDAN RİCAM BÖYLE HASTA RUHLU İNSANLARIN PAYLAŞIMLARINA DİKKAT EDELİM. BİZ DE SEVİYELERİNE İNİP GENELLEME YAPMAYALIM. ASİL KARDEŞLERİNE ONUN SEVİYESİZLİĞİNİ MAL ETMEYELİM!  Dr.Ayşen Çankaya

EVLERİN EDEBİ

KESİNLİKLE OKUNMASI GEREKEN BİR HİKAYE;
Yaşlı kadın, usulca odasından çıktı. Salondan torunu ile gelinin sesleri geliyordu:
"-Oğlum, sofra hazır, çorbanı koydum; haydi gel de soğutmadan ye!.."
Salonun en kuytu yerine geçti, yerde kendine ait köyden getirdiği minderin üzerine oturdu. Çocuk, babaannesini görünce:
"-Babaanneciğim, gel beraber yiyelim!.." dedi.
Yaşlı kadın mânidâr bir şekilde iç çektikten sonra:
"-Evin erkeği gelmeden akşam sofrasına oturulmaz. Hele babanız gelsin, beraberce yeriz inşaâllah!" dedi.
Evin gelini:
"-Aman anneciğim, eskidenmiş onlar!.. Şimdi acıkan yemek sofrasına oturur, o da gelince yer." dedi. Yaşlı kadın:
"-Kızım, nasıl insanların bir edebi, hayâsı, iffeti varsa, evlerin de iffeti ve edebi vardır."
Torunu dayanamayarak alaycı bir tavırla söze karıştı:
"-Yaa babaanne, neymiş bu evlerin iffeti... Anlat bakalım, merak ettim!.." dedi.
Yaşlı kadın söze başladı:
"-Biz küçükken annelerimizden önce babalarımızın karşısında edepli oturmayı öğrenirdik. Evde babamız, annemiz varken ayağımız uzatıp oturmaz, büyüklerimiz konuşurken söz hakkı verilmedikçe söze dâhil olmazdık. Büyüklerimiz odaya girdiğinde hemen toparlanır, kalkıp onlara oturmaları için yer verirdik. Aslâ babamız sofraya oturmadan sofraya el uzatmazdık.
Babamız gelir, «Besmele» çeker, «Haydi buyurun.» derdi. Huzurla hepimiz başlardık yemeğe... Sonunda da sofra duâsını kardeşlerimiz aramızda sıra ile okurduk. Hiç âilece yenen yemek kadar lezzetli yemek olur mu? Bu sofranın edebidir, yavrum!.."
Torunu:
"-Bu kadar baskı karşısında depresyona girmez miydiniz babaanneciğim!" dedi.
"-Hayır, yavrum bizim zamanımızda saygı olduğu için sevgi hep bâkî kalırdı. Sevgi var oldukça da hiç depresyona giren olmazdı. Yemekler lezzetli, uykular dinlendiriciydi. Biliyor musun? Ben depresyon kelimesini ilk defa burada duydum, hattâ köyümüzde bir tane akıldan mahrum birisi vardı, «Deli İbram» derlerdi. Vallahi, o bile o kadar mutluydu ki, anlatamam. Akşama kadar sokakta çocuklarla oynar, acıkınca bir kapıyı tıklatır; «Aba acıktım, aba su ver!» derdi. Hangi kapıyı çalsa, boş çevrilmezdi. Berber saçları uzadıkça tıraş eder, hamamcı arada yıkardı. Cumaları esnaf elinden tutar, namaza bile götürürlerdi. Yani hiç kimse onu dışlamazdı..
Şimdi hiçbir şeye saygı kalmadı. Bak evlere bile saygı yok bu şehirde! Herkes akşam olduğu hâlde perdelerini örtmemiş, bütün evlerin içi görünüyor, ama kimse utanmıyor. Biz daha hava kararmaya başlamadan kalın perdelerimizi çeker, ondan sonra evin ışıklarını yakardık. Hattâ perde kapalıyken üzerimizi değiştirmeye edep eder; ışığı söndürür, yere çömelir öyle üzerimizi değiştirirdik. Gölgemizin bile dışarıdan görünebileceğini düşününce yüzümüz kızarırdı."
Bu sırada gelini, oturduğu yerden kalktı, mahcup bir edâ ile salonun perdelerini çekti.
"-«Evin edebi, önce perdesinin çekilip çekilmediğinden belli olur.» derdi büyüklerimiz...
Evler, kocaman duvarlarla çevrilmiş avluların içinde olduğu hâlde hiç kimse iç çamaşırlarını ulu orta asmazdı, ev ahâlisinden bile edep ederlerdi. Ben daha küçükken giydiğim şalvarı en ön ipe asmışım, hemen anam gelip; «Kız, baban bugün avluya çıktı, senin şalvarın asılı idi, utancımdan yerin dibine girdim. Bir daha öyle ortaya asma, çamaşırların en arkasındaki ipe as!.. Üstüne uzun bir tülbent ört, sonra mandalla... Altında ne olduğu görünmesin!.. İffetimiz, edebimiz bir giderse, ortada îmanımız kalmaz!..» dedi. Tabiî ben 12 yaşlarındaydım, annem bunları bana söylerken ben yerin dibine girdim. Şimdi öyle mi? Geçende bir nefes alayım diye balkona çıktım, karşı komşu, bütün çamaşırları asmış uluorta, ben utancımdan hemen içeri girdim.
Bugün yemekler dışarıda yeniyor, «göz hakkı» oluyor, kimse umursamıyor. Çarşı pazardan alınanlar şeffaf poşetlerde eve geliyor; alan var, alamayan var. Göz hakkı, kıskançlık oluyor bu yenenlerde... Hiç şifâ olur mu yavrum? Bizim Peygamberimiz sallâllâhu aleyhi ve sellem, «Yemeğinizin kokusu ile komşunuza eza etmeyiniz.» buyuruyor. Bugün kokuyla, gösterişle çevredekilere hep ezâ veriliyor. Tabiî ki yenilenler içinize sıkıntı veriyor. Sonra da «depresyon» diye diye doktorlara gidiliyor.
Evin bir edebi daha vardır ki, en önemlisi de budur herhalde... Evin içinde yaşananlar, aslâ dışarıda anlatılmaz; yenenler, içilenler, muhabbetleşmeler, kavgalar... Bu da evin iffetinden sayılır ve hiç kimseye anlatılmazdı. Bu yüzden problemler ev içinde kolaylıkla çözülürdü. Zaten Peygamberimiz de özellikle karı-koca arasında olanların etrafa yayılmasının ne büyük bir günah olduğunu hep hadislerinde anlatıyor, değil mi Leylâcım!.." dedi gelinine... Leylâ mahcup bir şekilde:
"-Evet anneciğim." diyebildi.
Torunu:
"-Babaanneciğim, şimdi facebook diye bir şey var; insanlar gittikleri lokantalarda yedileri şeylerin fotoğrafını çekip binlerce kişiye gösteriyorlar!.."
"-Aayy ne ayıp... İnsan hiç yediğini söyler mi?"
"-Âh anneciğim, her hâllerinin fotoğrafları var. Gezdikleri yerlerin, yedikleri yiyecek-içeceklerin, aldıkları eşyâ ve kıyâfetlerin, hattâ beylerinin aldığı çiçekleri üzerinde yazdıkları notlarla paylaşıyor insanlar..."
"-Yavruuum, sen neler diyorsun? Kıyamet koptu kopacak desene... Evler çırılçıplak kaldı desene..." dedi gözyaşları içinde anlatmaya devam etti:
"-Biz beylerimizle yan yana yürümeye ar edinirdik; dul kalanlar var, evlenemeyenler var. Onların gönül yaralarına tuz basmayalım diye, beylerimizin bir adım gerisinden yürürdük... Şimdi kavgalar ortada, sevmeler ortada... Tabiî ki, hiç mahremiyet kalmayınca samimiyet de kalmıyor. Evin bereketi, büyüklere saygıdadır. Evin iffeti, örtülen perdedir. Sevginin iffeti, gizliliktedir. Gözün iffeti, göz kapaklarındadır. Bedenin iffeti, tesettürdedir. Utanma, hayâ, îmandan bir şûbedir. Bakın size, benim annemin anlattığı bir hikâyeyi anlatayım. Hikâye dedimse, adı hikâye... Aslında bir hadîs, hadîs-i kudsî hem de... Yani mânâsını Allâh'ın Peygamber Efendimize haber verdiği, sözlerini ise Peygamberimizin kendi sözleriyle ifade ettiği bir hadis...
Bu hadîs-i kudsîye göre:
"Allah Teâlâ, Âdem aleyhisselâm'ı yarattığı vakit Cebrâil aleyhisselâm ona üç hediye getirdi: İlim, hayâ, akıl. Ona dedi ki: «Ya Âdem!.. Bunlardan dilediğini seç!..»
Âdem aleyhisselâm aklı tercih etti. Cibrîl aleyhisselâm hayâ ve ilme, makamlarına dönmelerini emretti. Hayâ ve ilim dediler ki:
"-Biz, âlem-i ervâhta (ruhlar âleminde) hep beraber idik. Birbirimizden aslâ ayrılmayız. Ruhlar cesetlere girdikten sonra da aynı şekildedir. Ve akıl nerede olursa, biz ona tâbî oluruz.
Cibrîl aleyhisselâm da öyle ise yerlerinize yerleşin!.." diye emretmekle akıl dimağda, ilim kalpte, hayâ da gözde yerleşti."
İşte bu hadîs-i kudsîde de anlatıldığı gibi, hayânın makamı gözdür. Bu yüzden hem gözümüzü korumak önemlidir, hem de göze hitâp eden şeyleri kontrol altında tutmak..."
Gelini:
"-Haklısın anneciğim, biz iffetimizi kaybettikçe buhranlarımız arttı." dedi.
Torunu kaşığı sessizce bırakıp:
"-Ben babam gelince yemeğe başlayacağım, anneciğim!" dedi.
Babaanne de söylediklerinin evlatları üzerindeki tesirini görünce sessiz bir şekilde Allâh'a hamd etti. 
ÖNEMLİ NOT : İSLAM'A DAVET FACEBOOK SAYFASINDAN ALINTIDIR.

14 Eylül 2015 Pazartesi

DUYGUSAL DÜRTÜLER NE KADAR KONTROL EDİLEBİLİR ?



Geçenlerde not aldığım bir cümleyi buldum . Nerede okudum hiç hatırlamıyorum . Genelde böyle yaparım .Beni çok etkileyen bir not ya da söz bulduğumda ilk bulduğum kağıda yazar ne yazık ki bir çoğunu da kaybederim. Aslında son zamanlarda akıllı telefonun evernote özelliğini de kullanmaya başladım ama hala eski alışkanlık not kağıtları bir süre daha kullanımımda olacak gibi . Neyse cümle şu :

'' GERÇEK CESARET DUYGUSAL DEĞİL ZİHİNSEL BİR BECERİDİR ''

Nota şöyle bir cümle daha eklemişim : Nörolojik olarak bu duygusal limbik dürtülerin beyninizin düşünsel ( neokorteks ) bölgesi tarafından kontrol edilebileceği anlamına gelir .

Aslında bu cümle tıbbi açıdan açılması gereken tabirler içerse de hepimizin yararına ortak bir anlam çıkmaktadır . DUYGULARIMIZIN FARKINDA OLURSAK KONTROL DE EDEBİLİRİZ !

Duygusal farkındalık duygu kontrolünü sağlıyorsa beynimizin duygusallıkla ilgili tarafını fazla kafa karıştırmadan tanımakta fayda var sanıyorum .Açıkcası bu yazı da önce kendi farkındalığımı düşünürken okuyabildiğim çok yararlı bilgileri paylaşmak niyetinden doğdu .Çok uzun olursa kesip devamını yayınlama niyetindeyim . Açıkcası bazı ağır konularda BÖL - PARÇALA-YUT taktiği çok iyi sonuçlar vermekte :)

Önce şu sorulara yanıt arayalım:

Duygularımız nedir ? Nasıl oluşurlar ?

Duygu bireyin ruh halinde biyokimyasal ( içsel ) ve çevresel tesirlerle etkileşiminden doğan kişiye özgü kompleks psikofizyolojik değişimlerdir. Bu yüzden pek çok bilim dalı ve sanat biçimi tarafından malzeme yapılmıştır. Korku sineması diye bir sektör var mesela . Pek çok reklam duyguları harekete geçirerek ekonomik amaçlara hizmet eder . 




 Kişiye özgü kavramını hepiniz çeşitli örneklerle tecrübe etmişsinizdir. Çocukken arkadaşlarımla korku filmine gitmiştik . El ele tutuşmuştuk . Sözüm ona korkmadığımızı , cesaretimizi birbirimize ispatlama yarışındaydık . Sağ ve sol elimi istemsizce sıkan ve terlemesinden heyecanının derecesini hissettiğim arkadaşlarımı değerlendirirken kendimi de kontrol ediyordum . Evet başlarda gerilmiştim ama canavara tutulan tepe mikrofonunu kadrajda gördüğüm anda korku filmi yerini komediye bırakmış oldu bende. Korkmaya devam eden arkadaşımsa hala terli terli elimi sıkıyordu. Diğerine göre daha çok korktuğu açıktı . 

Bir ikinci örnek eşimle izlediğimiz bir filme verdiğimiz tamamen zıt duygusal tepkilerdi . Ben kadın oyuncu ile özdeşleşmiş olmanın duygusal yükü ile gözyaşı dökerken , o pragmatik şekilde olayları hayatımıza yansıtıp çözümlüyordu ve bunu yaparken duygularının etkisinde olmadığı çok belliydi.

Hepimizin beyin kimyası , protein sarmal yapısı , nöronal bağlantı ağı , doğumundan ölümüne maruz kaldığı uyaranlar farklı farklıdır. Bu temel farklılıklar her duruma herkesin farklı duygusal tepkiler vermesinin de cevabını verir biraz .

Faklı cinslerde inancı sağlamlaştıran toplumsal şartlanmalar da cabası . Hani deriz ya erkekler ağlamaz. Kadınlar sulugözdür vs ,vs.

Bu noktadan sonra biraz daha bilimsel ilerleyelim isterim.
Duygusal farkındalığınızı arttırmanın temeli duygusal beynin iç bağlantılarını , duygusal verileri nasıl işlediğini ve beynin bilişsel veya düşünme kısmıyla bağlantı kurmada niçin önemli olduğunu bilmektir . Beyni duygusal açıdan tanımaya bir sonraki yazıda devam edelim :)



     

 

11 Eylül 2015 Cuma

CİZRE DEVLET HASTANESİNDE TEK DOKTOR GÖREV YAPIYOR


 Zamanda bir sağlık yolculuğu yapalım istedim. 06/01/2014 tarihli Cizre Medya İnternet Gazetesi haberi  aynen şu : ''Cizre Devlet Hastanesi'ne taze kan , 18 yeni doktor atandı. Atanan doktorlar göreve başlarken hastane adeta bölge sağlık merkezi haline geldi.''



Kadrosuna deneyimli ve genç doktorları katan Cizre Devlet Hastanesi'ne 18 yeni doktor atanması yapıldı. Dâhiliye Uzmanı, Cildiye Uzmanı, Kadın Hastalıklar Uzmanı, Kalp Damar Cerrahisi, Kardiyoloji uzmanı, Nöroloji Uzmanı, Ortopedi Uzmanı, Göz Hastalıklar Uzmanı, Patoloji Uzmanı, Beyin Cerrahisi Uzmanı, Radyoloji Uzmanı, Üroloji Uzmanı, Enfeksiyon Hastalıklar Uzmanı, Acil Tıp Uzmanı ve Acil Servis doktorlarının göreve başlamasıyla ilçede eksiklik  görülen branşlarda doldurulmaya başlandı.




Hastane Başhekimi Uzm.Dr.Özer Eser ise sağlık alanında imkanlar dahilinde hastalara her zaman en iyi hizmeti sunmanın gayreti içerisinde olduklarını söyledi. Eser, "Hastanemize atanan doktorları yeni görevlerinden dolayı kutlayarak hastanemize yeni atanan doktorlarımıza hoş geldiniz diyor ve yeni görevlerinde başarılar diliyorum" dedi. 6 OCAK 2014

Aynı zamanda Günde ortalama olarak 2 bin 500 hastayı muayene eden hastanede, her branştan uzman doktor bulunuyor. Aynı zamanda Cizre Devlet Hastanesi'nde sağlık alanında yapılan yatırımlar sayesinde vatandaşların artık çevre illere gidip mağdur olmalarının önüne de geçilmiş oldu.


26/07 / 2008 tarihli diğer bir haberde ise Cizre Devlet Hastanesi'ne kurulan Yeni Doğan Bakım Ünitesinden bahsediliyor ve 1600 gram üstü bebeklerin tedavi edileceği müjdesi veriliyor.

Şimdi diyebilirsiniz ki bunlar zaten yapılması gereken şeyler . Tabii yapılsın diyorum ben de. Hem de 5 yıldır yeni doğan sorunlu bebeklere müdahale eğitimi veren biri olarak . ( NPR KURSU ) 

Sağlık sağlık çalışanı olmadan yürüyebilecek bir sistem değildir ve tam bir ekip işidir. Ancak her acil müdahale eğitiminde ilk öğretilen sağlıkçının önce can güvenliğini sağlaması gerektiğidir. Bu yasal olarak da böyledir. 

İşte son günlerde terör örgütünün yarattığı kaos ve güvensizlik ortamında çocuk servisi sorumlu hemşiresi EYÜP ERGEN kardeşimiz başına haince sıkılan tek kurşunla nöbet çıkışı evine giderken şehit edildi. Diyarbakırlı olup memleketine hizmet etmek isteyen meslektaşım ŞEHİT DR ABDULLAH BİROĞUL' da haince kısa süre önce katledilmişti.



Devletten sağlık hizmeti alan vatandaşlardan bazılarının yine Kürt kökenli sağlıkçılarını katleden pkk nın hala destekçisi konumunda olmalarını içime sindiremiyorum ... Yaşanabilecek sıkıntılar madde madde zihnimde dönüyor .Şu anda hastanede SADECE tek doktor görev yapıyor ve bu yazı merakla onun kim olduğunu ararken ortaya çıktı...





10 Eylül 2015 Perşembe

Arkadaşlarımın paylaştıkları 4


ÖZELLİKLE SİZ ÇOK  DEĞERLİ  EĞİTİMCİLER BİR İNSANIN DÜNYASINDA ONU GERÇEKTEN ANLAYARAK NE DE ÇOK FARK YARATABİLİRSİNİZ !


"Bana inandığınız için çok teşekkür ederim, öğretmenim."
Okulun ilk gününde, 5. sınıf öğretmeni Mediha hanım sınıfta öğrencilerine baktı, birçok öğretmen gibi çocuklara  hepsini aynı derecede sevdiğini söyledi.
Ancak bu imkânsızdı, çünkü ön sırada oturduğu yerde bir yana kaykılmış, adı Mustafa Yılmaz olan bir erkek çocuk vardı.
Mediha öğretmen, bir yıl önce Mustafa 'yı izlemiş ve diğer çocuklarla iyi oynamadığını, elbiselerinin kirli olduğunu, sürekli olarak kirli dolaştığını gözlemlemiş, ilave olarak Mustafa ' nın davranış problemlerini gözlemlemişti.
Öyle bir noktaya geldi ki, Mediha öğretmen onun kâğıtlarına kırmızı kalem ile kırmızı büyük işaretlemekten, kalın çarpılar (x) yapmaktan ve kâğıdın üstüne büyük harflerle zayıf yazmaktan yorulmuştu.
Mediha öğretmenin okuldaki her çocuğun geçmiş kayıtlarını incelemesi gerekiyordu, Mustafa' nın kayıtlarını en sona bıraktı. Ancak, onun durumunu gözden geçirdiğinde, bir sürprizle karşılaştı.
Mustafa 'nın birinci sınıf öğretmeni şöyle yazmıştı:
"Mustafa gülmeye hazır parlak bir çocuk. Ödevlerini derli toplu ve temiz yapar, çok terbiyeli. Onun etrafta olması çok eğlenceli"
İkinci sınıf öğretmeni şöyle yazmıştı:
"Mustafa mükemmel bir öğrenci, sınıf arkadaşları tarafından çok seviliyor, ama annesi ölümcül bir hastalığa yakalandığı için sıkıntı içinde ve evdeki yaşamı mücadele içinde geçiyor."
Üçüncü sınıf öğretmeni şöyle yazmıştı:
"Mustafa nın annesinin ölümü onun için çok zor oldu. Mustafa elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyor, ama babası ona ilgi göstermiyor ve eğer bazı adımlar atılmazsa evdeki yaşamı yakında onu etkileyecek."
Dördüncü sınıf öğretmeni şöyle yazmıştı:
"Mustafa içine kapanık ve okulda derslere çok fazla ilgi göstermiyor. Çok fazla arkadaşı yok ve bazen sınıfta uyuyor."
Bunları okuyuyan Mediha öğretmen problemi kavradı ve kendinden utandı.Öğrencileri ona güzel kurdelelerle ve parlak kâğıtlara sarılmış hediyeleri getirdiğinde bile kendini çok kötü hissediyordu. Mustafa nın hediyesini alıncaya kadar bu böyle devam etti. Mustafa nın hediyesi; Bir marketten aldığı kalın, kahverengi ambalaj kâğıdı ile beceriksizce sarılmıştı.
Mediha öğretmen onu diğer hediyelerin ortasında açmaktan acı duydu. Paketten, taşlarından bazıları düşmüş yapma elmas taşlı bir bilezik ve çeyreği dolu olan bir parfüm şişesini çıkarınca çocuklardan bazıları gülmeye başladı.
Ama o, bileziğin ne kadar güzel olduğunu haykırdığında çocukların gülmesi kesildi. Bileziği taktı ve parfümü bileklerine sürdü. Mustafa, o gün okuldan sonra öğretmenine şunu söylemek için bekledi.
"Öğretmenim bugün aynı annem gibi kokuyordunuz. '
Çocuklar gittikten sonra, Mediha öğretmen en az bir saat ağladı.
O günden sonra, okuma, yazma ve aritmetik öğretmeyi bıraktı. Bunun yerine, çocukları eğitmeye başladı. Mustafa ya özel ilgi gösterdi. Onunla çalışırken, zihni canlanmaya başlıyor görünüyordu. Onu daha fazla teşvik ettikçe, daha hızlı karşılık veriyordu. Yılın sonuna doğru, Mustafa sınıfın en zeki çocuklardan biri oldu ve tüm çocukları aynı derecede sevdiğini söylemesine rağmen, Mustafa onun gözdelerinden biri oldu.
Bir sene sonra, Mediha öğretmen kapısının altında, bir not buldu, Mustafa, ona hala tüm yaşamında sahip olduğu en iyi öğretmen olduğunu söylüyordu.
Altı yıl sonra Mustafa dan bir not daha aldı. Liseyi bitirdiğini, sınıfında üçüncü olduğunu ve onun hala hayatındaki en iyi öğretmen olduğunu yazmıştı.
Bundan dört yıl sonra, bazı zamanlar zor geçmesine rağmen okulda kaldığını, sebatla çalışmaya devam ettiğini ve yakında kolejden en yüksek derece ile mezun olacağını yazan başka bir mektup aldı. Yine Mediha öğretmenin tüm yaşamında ki en iyi ve en favori öğretmeni olduğunu yazmıştı.
Sonra dört yıl daha geçti ve başka bir mektup geldi. Bu kez fakülte diplomasını aldığını, biraz daha ilerlemeye karar verdiğini açıklıyordu. Mektupta, onun hala karşılaştığı en iyi ve unutulmaz öğretmen olduğunu açıklıyordu. Ama şimdi ismi biraz daha uzundu. Mektup söyle imzalanmıştı,
Prof. Dr. Mustafa Yılmaz ( Tıp Doktoru)
Öykü burada bitmiyor. Görüyorsunuz, ortaya çıkan başka bir mektup var. Mustafa bir kızla tanıştığını ve onunla evleneceğini söylüyordu. Babasının birkaç hafta önce vefat ettiğini açıklıyor ve evlenme töreninde Mediha öğretmenin damadın annesine ayrılan yere oturup oturamayacağını soruyordu.
Şüphesiz Mediha öğretmen bunu sevinçle kabul etti.
Tahmin edin ne oldu?
Taşları düşmüş olan o bileziği takti. Dahası, Mustafa'nın annesinin kullandığı parfümden sürdü.
Birbirlerini kucakladılar ve Prof. Dr. Mustafa, Mediha'nın kulağına şöyle fısıldadı,
"Bana inandığınız için çok teşekkür ederim, öğretmenim." "Bana önemli olduğumu hissettirdiğiniz ve bir fark meydana getirebileceğimi gösterdiğiniz için"
Mediha öğretmen, gözlerinde yaşlarla, "Mustafa, yanlış şeylere sahiptim.... Bir fark meydana getirebileceğimi bana öğreten sensin. Seninle tanışıncaya dek, nasıl öğreteceğimi bilmiyordum"
Birinin hayatında bir fark oluşturmaya çalışın. Bunu iletin, birinin yüreğini ısıtın, hayatında bir fark oluşturmaya çalışsın.

ÇINAR AĞACI sayfasından alıntıdır.

MAYMUNLAR GEZEGENİ ŞAFAK VAKTİ





Bugün işini son derece severek yaptığı kelimelerine kattığı heyecan ve duygudan belli olan bir yönetmenden ve emeğinden bahsedeceğim . Bizim kuşak için Maymunlar Cehennemi en iyi bilim kurgulardan biriydi . İşte son filmin yönetmeni Matt Reeves ilk filmi bizim gibi heyecanla izleyenlerden .

''İlk filmi izlediğimde o çocuk halimle kendime şunu söylediğimi hatırlıyorum . Öyle maymunlar oynamalı ki filmimde ne hissettiklerini hatta ne düşündüklerini izleyicim de anlamalı ve hissetmeli ! ''



İşte bu amaçla büyüyüp gerçekten filmin devamını yapabilecek seviyeye geldiğinde ilk işi özel efektçilerle görüşmek ve çocukluğundaki isteğini anlatmak olmuş . Duygularını mimiklerine mükemmel yansıtan başrol oyuncusu maymunun , '' Caesar'ın '' mimiklerini canlandıran Andy Serkis bakın neler diyor :



'' Caesar çok derin düşünen , düşünceleri ve duyguları bakışlarına ve mimiklerine yansıyan bilge bir lider . Çok cesur ve sevgi dolu . Onu canlandırmak benim için mükemmel bir deneyimdi .''

Bu filmde yönetmen değişikliğinin sebep olması beklenilen başarı düşmesi gözlenmemiş .Yönetmen Reeves yüksek bütçeli ilk filminin hakkını eline yüzüne bulaştırmadan vermiş . Bir sonraki filmi merakla bekleniyor . Neden acaba :)




Maymunlar Cehennemi ( Planet of the Apes 1968 ) .... Maymunlar Cehennemi Şafak Vakti  (Dawn of the Planet of the Apes 2014 )

Önemli not : Yazım İZOTOMİ İLE MESLEK SEÇİMİ PROJESİNE destek niyetiyle yazılmıştır. Hassas gündemle ilgili çıkarılabilecek siyasi anlamlarla ilgisi yoktur!

8 Eylül 2015 Salı

CANLARIMIZ İÇİN CANIMIZ YANIYOR !


Bir sürü yazı hazırladım sabahtan beri ama paylaşamıyorum... Şehitlerimize saygısızlık geliyor şu an başka şeylerden bahsetmek . Ben siyaset bilmem , yapmam . Bloğum siyasi fikri ne olursa olsun yüreği insan ve canlı sevgisi olana açıktır. 

Aslında niyetim sadece onlara hürmeten susmaktı . Fakat madem böyle kendime ait paylaşımlarımı yaptığım özel bir alan var yangın yerine dönmüş , proveke eden paylaşımların alevlediği ortamda ben de düşündüklerimi açık yüreklilikle paylaşmak istedim . 

Kabul ediyorum ben apolitik bir ailenin bilerek siyaset ve politikadan uzak tutarak büyüttüğü apolitik devletçi bir devlet memuruyum. En önemli değerlerimden biri de onsuz hiç olacağımı bildiğim vatanım ve bölünmez bütünlüğüdür. En sevdiğim devlet adamı yerine asla kimseyi koyamayacağım M. Kemal ATATÜRK ' tür. 

Bugüne kadar hep devlet memuru olarak çalıştım ve devletimi temsil eden hangi parti ya da kişi olursa olsun makamına saygı duydum . Bu benim için böyledir . Kişiler geçicidir , hükümetler geçicidir . Yapılan her iyilik en çok iyiliğin muhatabı tarafından hatırlanır . Rahmetli Turgut Özal ev kredisini çıkartıp bizi kiradan kurtardığında , annemler gönül teşekkürlerini oylarını vererek verdiler. Ne bileyim siyaset o günden beri güzel şeyler yapanlara oyla teşekkür gibi yer etti çocuk zihnimde.


Daha celalli daha politik yaklaşımlarla fikrini savunanları okuyorum . Bende mi bir gariplik var benim fikrime yakın paylaşımlarda bile agresiflik ve yıkıcılık görmek ağırıma gidiyor . Zıt fikirleri geçmeden haklı yanları da olabileceğini anlamaya ,görmeye ve gelişmeye çalışıyorum . 

Her zaman bir kişinin her şeyi tam anlamıyla mükemmel bilemeyeceği  , yanılabileceği ile ilgili pozitif inancım tartışma ve kaos zamanlarında yine yapıcı olarak imdadıma yetişir.

Belki böyle davranmamda yıllarca ambulans  , acil , 112 komuta doktorluğu yapmamın ve algısal gelişimimin de etkisi vardır . Hep sorun çözen ve hayatta tutmaya çalışan olmak insanı ister istemez en öncelikliler konusunda seçici yapıyor.

Hepimiz yandığımızda kimin daha haklı olduğunun önemi yoktur !

İçinde bulunduğun araç devrildiyse patlamadan önce içindekiler çıkarılır . Şöfor mü uyudu o an için tartışmak bile kimsenin aklına gelmez . 

Belki büyük afet ve kaza yaşayan ya da müdahale edenleriniz vardır. Böyle zamanlarda yaşatılması gereken insanlar vardır ve saniyeler çok kıymetlidir. 

Bugün acıdan ve öfkeden pişman olunacak yorumlar yapıldığını herkesin birbirine saldırdığını suçladığını , kendisi gibi düşünmeyeni düşman ilan ettiğini gördükçe bizi bu halde görmek isteyenlerin ellerini ovuşturma seslerini duyuyorum adeta . Eminim işler daha da bozuldukça kahkahalar da duyulacaktır.  Siyasetçiler eğitimini aldıkları gibi yeni duruma adapte olurken nice arkadaşlık ve ilişki aldığı yaralardan zedelenecek belki de kopacaktır...

Zihin acıya bir süre sonra alışır aynı beden gibi . Önemli olan acının en yoğun olduğu anlarda doğruyu yapmaktır . Evde yangın varsa doğalgazın kapatılması gibi hayatidir bu . Yangın kimin suçu her şey bitince sağduyu ile tartışılır . Gerekirse herkes hatasını görür ve sonucuna katlanır .  

Şu an toplumsal yangın yerine çevrilen vatanımızın  yangını körükleyecek değil , zaten bunu beklediklerinden düşmanı güldürecek davranış ve tepki kontrolsüzlüğüne düşmeden hikmetli davranacak ve konuşacak sağduyulu vatandaşlarına ihtiyacı var . Zaman siyasi fikir ne olursa olsun başta devlet büyükleri ve siyasetçiler olmak üzere VATANIMIZ İÇİN SAĞDUYULU OLMA , ACILI OLANA SAYGI GÖSTERME , BÜTÜN SORUMLULUKLARIMIZ BİTMİŞ GİBİ  SUÇLAYIP KAVGA ETME ZAMANI DEĞİLDİR ! 

ZAMAN BELKİ DE DUYGULARIMIZDA , YORUMLARIMIZDA VE PAYLAŞIMLARIMIZDA OTOKONTROLÜ EN ÇOK ELE ALMAMIZ GEREKEN ZAMANDIR !

Hele de paylaştığımız yalan ve çarpıtılmış bilgi içeriyorsa bilmeden kendi ayağımıza sıkıyoruz nefret ettiğimiz kurşunları.

Aksine cenaze evlerine acıyı ve sorumlulukları paylaşmak için gidenler gibi sağlıklı ve canlı olanların her zamankinden çok çalışıp üretip diğerlerine destek olma vaktidir . Bir şeylerin ucundan vatanımız için tutma vaktidir . Vatanını önemseyen her vatandaşla birlik olma vaktidir. Kaos zamanlarında en büyük darbeyi alan ekonomik çöküntüler ve ailelerin dağılması terörün yansıyan metastazlarıdır.

Organizmada bile  yara almış bölgeye organizmanın her yerinden takviye hücreler yardıma ve sorun halletmeye giderler .  Birbirlerini suçlamaz ve göreve itiraz etmezler . Üstüne düşeni yapmamanın organizmanın yok oluşu olduğunu kromozamal derinliklerinde bilirler. Bir ve birlik olup her biri farklılaşmış ve yeni ağır görevlerle sıkıntı zamanını aşar , sonra normale dönerler . 

Siyasiler kendileri adına galeyana geleni ne överler ne ödüllendirirler . En güçlü yanlarından biri de işlerine gelmeyeni çabuk unutabilmeleridir. Onlar da bugün vardır yarınsa yok .  (Gerçekten hakla adaletle iyi niyetle hizmet etmiş ,yaşayan ya da rahmetli bütün devlet adamlarını ve siyasetçileri tenzih ederim ) Aksine insan ilişkileriniz sizler gibi düşünmeyenler tarafından zedelenir . Daha ilerisi psikolojik rahatsızlıklardır . Demokratik tepki ve destek alanımız sandıktır.

Beni yazımdan dolayı istediğiniz gibi eleştirebilirsiniz . Benim gibi düşünün ya da düşünmeyin önemli değil tek cevabım '' Eyvallah' tır ''

Şehitlerimizin yüce ruhaniyetleri önünde saygı ile eğilirken onlara saygı konusunu çok derin tefekkür etmemiz gerektiğini düşünüyorum . Onlar ne ve kim için canlarını verdiler ? Onlardan geride kalan yavrular , eşler ve en değerli emanet VATAN neyi hak eder? Hak hikmetle zulmetmeden yerini nasıl bulur?

Tam bu noktada  değerli büyüğüm Ali Muhtar Tiftik Ağabeyimin paylaşımından bir cümle ile bitirmek istiyorum :

'' Fitne zamanları soğukkanlılığı ve sükuneti korumak Peygamber ( s.a.v) tavsiyesidir .''


3 Eylül 2015 Perşembe

KUMSAL



Hep en sevdiğim yer oldu kumsallar ,

Özellikle denizle kumun ilk buluştuğu nokta .

Sanki bir boyut değişimi , 

Yokluktan  varlığa ...


Ayaklarımı tam o noktaya koyup düşünürdüm çocukken

Var - yok , var - yok 

Dün en sevdiğim bu yerde , en sevdiğim insan yavruları yoktu 

Öyle yoktu ki hiç mi yok ?

Evet hiç ama hiç bir  şeyleri yoktu...


Ne evleri , ne toprakları , ne anaları , ne de canları !

Kalplerimizin kararmış ve taşlaşmış her hücresi bu görüntüyle 

Yandı , yandı , yandı ...


Oysa sadece beş sene önce gözlerimle gördüm ben ,

O çocukların ellerinde Halep Çarşısı 'nda  koskocaman şamfıstıklı dondurmalar vardı...

O anaların gözlerinde bu dehşet korkusu değil , evladını doymuş görmenin mutluluğu vardı...

Al bu kumsalı , al bu denizi , al bu dünyayı senin olsun şimdi

Aferin ! Dondurmayı yedin sana koskocaman bir AFİYET OLSUN !


Ayşen Çankaya 03.09.2015  saat 12:30 

2 Eylül 2015 Çarşamba

NÖROLOG YAZAR OLIVER SACKS HAYATINI KAYBETTİ

İngiliz nörolog ve yazar Oliver Sacks 'ı blog yazı konusu yapmamın sebebi aşağıdaki paragrafta sarf ettiği cümlelerdir :

'' Hala ortadoğu meselelerini , küresel ısınmayı , artan eşitsizlikleri derinlemesine önemsiyorum ama artık bunlar benim işim olmaktan çıktı , geleceğe ait meseleler haline geldi. Yetenekli genç insanlarla tanışınca çok seviniyorum . Bana biyopsi yapanlarla ve metastaz teşhisimi koyanlarla bile. Geleceğin emin ellerde olduğunu hissediyorum. ''

Bu sözler 82 yaşında göz tümörünün karaciğere yayılması sonrası hayatını kaybeden bir doktor-yazarın duygularını ifade etmesi. Şöyle bir empati yaptım . Dünyada ne için yaşıyoruz ? Yemek , içmek ve soy devamı sadece bunlara yaşam diyenlere değil sorum . Daha üst bilinçlere . '' İNSAN '' olmak isteyenlere.

Nasıl İNSAN oluruz ? 

Şu an ölümcül bir tanı almış olsaydınız bir gününüzü nasıl yaşardınız?




Bakın bu tanıyı almış Sacks kendi hislerini nasıl dile getirmiş . Kendi hisseme düşeni tecrübe etmiş olandan almak yaşam rehberimdir. Bence güzeller güzeli Peygamber'in  ''İlim Çin'de de olsa alınız '' hadisi ilmin ne kadar evrensel eski deyişle cihanşümul olduğunu , faydalı bilginin belli bir kavmin malı oladığını , her yerde bulunabileceğini başka bir deyişle bilginin milliyeti olmadığını anlatmaktadır.



'' Geçtiğimiz günlerde hayatıma çok yükseklerden bakabildim , parçalarının arasındaki bağlantıları derinlemesine hissedebildim. Ancak bu hayatımı bitirdiğim anlamına gelmiyor ! 

Tam tersine , son derece canlı hissediyorum ve kalan zamanda arkadaşlıklarımı derinleştirmeyi , sevdiklerimle vedalaşmayı , daha çok yazmayı , gücüm olursa seyahat etmeyi ve yeni düzeylerde anlayışlara ve sezgilere ulaşmayı istiyorum , umuyorum...

Bu süreç cesaret , netlik ve net konuşma içerecek ; dünya ile olan hesaplarımı yoluna koymaya çalışacağım . Ama eğlenceye de zaman olacak ( hatta zevzekliğe bile ) 

Beklenmedik bir zihin açıklığı ve bakış açısı hissediyorum . LÜZUMSUZ HİÇ BİR ŞEYE VAKTİM YOK ! Kendime odaklanmalıyım , işime ve arkadaşlarıma .Artık akşam haberlerini izlememeliyim . 

Geçtiğimiz 10 senede yaşıtlarım arasında yaşanan ölümler hakkında giderek bilinçlendim . Benim neslim kapıdan çıkma aşamasında ve her ölümle sanki benim de bir parçam kopuyor , benden bir şey ayrılıyor. Gittiğimizde hiç bir zaman bizim gibi biri daha olmayacak , zaten kimse kimseye benzemez . İnsanlar öldüklerinde yerlerine yenileri konamaz , onlar doldurulamayacak boşluklar bırakırlar. Eşsiz bireyler olmak , kendi hayatımızı yaşamak ve kendi ölümümüzü ölmek genetik ve sinirsel kaderimiz.

Korkmuyormuşum gibi yapamam ama baskın olan hissim minnettarlık . Sevdim ve sevildim ; çok şey verildim ve karşılığında çok şey verdim . Okudum ve gezdim , düşündüm ve yazdım . Dünya ile bir ilişkim oldu , yazarların ve okurların sahip olduğu çok özel bir ilişki . 

Her şeyden önemlisi duygulu bir varlık , bu güzel dünya üzerinde düşünen bir hayvan oldum ve bu bile benim için muazzam bir ayrıcalık ve maceraydı...''

Şimdi tekrar soruyorum : NASIL İNSAN OLURUZ ?

Teşekkürler Sonseray Şıkrak . Oliver Sacks 'ın sözleri T24 haberinden alınmıştır


1 Eylül 2015 Salı

BEBEK BEZİNİ BIRAKMA TÜYOLARI


Bu yazı bebek büyüten anneler , babalar , nineler , dedeler ve bakıcılara tuvalet eğitimi konusunda destek olmak amacıyla yazılmıştır. Tabii ki teyzeler , halalar , yengeler , dayılar  ,amcalar , enişteler ve meraklılar da okuyabilir . Önceden uyarayım içinde çok fazla tuvalet ,kaka ve çiş kelimeleri geçmektedir .Bir şeyler yerken okunması tavsiye edilmez :)

                        Çocuk eğitimi  ile ilgili hemen her kitabı okumuş , arama motorlarında saatlerce gezinmiş hemen her eğitim videosunu izlemiş ve iki farklı cinsteki çocuğuna tuvalet eğitimi vermiş tecrübeli bir anne olarak derim ki :




1- Çocuğu bilişsel olarak aylar öncesinden hazırlamak yararlı oluyor. Yani sadece yanında ''Ben büyüdüm bez takmıyorum, bak ablan büyüdü o da bez takmıyor ''gibi cesaretlendirici olumlu cümleler büyüdüm diye hava atmayı bilen afacanları gaza getirebiliyor . Okuduğunuz masal kahramanlarını gösterip '' Bak ne güzel o da beze yapmıyor ''bile demeniz bilinçaltını davranışa yavaş yavaş hazırlayacaktır :) Zaten belli bir yaştan sonra küçük insan yavruları diğer bireyleri taklit etmeye hevesli oluyor. Bazı titiz yapılı çocuklarda erken dönemde kakalı ve çişli beze tahammül edememe başlamasına rağmen benimki kadar büyümüşlerde de eğitime başlamadan önce çok fazla bez değiştirtme başlıyor. Bu davranış da uygun eğitim zamanı ile ilgili ipucu verebilir. Mesane 2 yaşından sonra nörolojik  olarak hazır oluyor ancak her çocukta duygusal hazırlık yaşı ve ayı farklı.

2- Öncelikle hazır olması gereken kişi eğitimi verecek olan. Çünkü sabır ve güç istiyor.Bu nedenle mümkünse evin diğer işlerinde yardımcı kuvvetler çağırıp eğitime odaklanmak gerekiyor. Eğitimi verecek olanın duygu durumu ve hayat akışı müsait olmadığında kesinlikle oluşacak gerginlikler ve öfke yansıtmaları çocuğun hayatında önemli bir başarı virajı olan bez bırakmayı geciktireceği gibi farklı olumsuz ruhsal yaralar açması da olası. Yani siz hazır değilseniz birazcık erteleyin daha iyi. Yeni bir kardeş doğumu , önemli hastalıklar aileden birinin kalıcı ya da geçici ayrılılığı uygun olmayan dönemler arasında. Yine eğitim sırasında ve sonrasında çocuğun uyku düzeninin değişebileceğini ve çoğunlukla kargalarla beraber ayakta olacağınızı hesap etmelisiniz . İş yerinizdeki arkadaşları yeni doğmuş bebek büyüten biri gibi her gün aynı kıyafet ve mor halkalı gözlerle karşılaşabilecekleri konusunda önceden uyarıp bir mağdur olarak sosyal destek alabilirsiniz :)



3- Ben bir iki tane resimli tuvalet eğitimi kitabını alıp lavabolu banyoya koydum. Bu kitapları diğerlerinden ayrı ve günlük hayatta kullanacağı yerde tuttum. Büyük kızımın tabiriyle subliminallerimi kullanacağı yerde verdim. Siz de ''Aa bak bu bebek yürüyemiyor tuvalete gidemez'' gibi  yorumlarınızla güçlendireceğiniz görseller sayesinde çocuğunuzun beyninde  yeni öğrenme kavşakları kurmasına yardımcı olabilirsiniz. 

4- Tabii travmatik değilse eğitim aldığınız günleri hatırlamazsınız muhtemelen ama inanın çocuklardaki ruhsal , duygusal ve bilişsel gelişim basamakları biraz farklı. Örneğin çocuk vücudundan bir parça eksiliyor gibi algıladığı için kakasından ayrılmak istemiyor başlarda. Besinlerin vücudumuzda nelere dönüştüğü , kullanılıp atıldıktan sonra yenilerini üreteceğimiz uygun bir dille anlatılabilir .  Bu nedenle yine önceden çocuğun özelliğine göre toprağa veye denize karıştı diyebilirsiniz. Ben mavi rezervuar suyu ile deniz olayını kuvvetlendirdim . Gerisi sizin yaratıcılığınıza kalmış :)

5- Çocuğun hazır olduğunu gösteren yetenekler çişinin kakasının geldiğini fark edebilmesi , konuşabilmesi , çamaşırını giyemese de çıkarabilmesi ve lazımlığa ya da  tuvalete erişebilmesidir. Yuvalardaki minik klozetler bu iş için ideal aslında. 2 yaş civarı anal dönem olarak nitelenir ve çocuk genelde her şeye hayır der. Hiç bir şeyini paylaşmayan çocuk çişini buraya yap diyen büyüklerin sözünü kendisi için çok önemli olan bedenine ve özgürlüğüne müdahale gibi algılar. Benim oğlum son zamanlarda uykudan eskiye göre bariz kuru bezle kalkmaya başlamıştı . Bu bile çocuğun kaslarının artık gece gündüz beraber bez bırakmak için uygun zamanda olduğunun bir işaretidir.


6-Ben kızımda kullandığım tekerlekli ördek lazımlığın aynısının ayılısını oğlumda kullandım . Çünkü içi geniş .Özellikle erkek çocuklarda sıçramaların engellenmesi için  daha geniş iç hazne kullanışlı oluyor. Bir tane lazımlık yetmiyor yedeklemek ya da klozet adaptörü almak lazım . Yedekleri ben aylar öncesinden en ucuzlarından 3 adet aldım. Böylece çocuğun kafası karışmıyor. Çocuklarda davranış ve kullandıkları mataryel konusunda bizimkinden farklı bağlar vardır. Alıştığında daha güvende hisseder. Bu nedenle bir yedeği hafif ve arabada ya da dışarı çıkarken taşıyabileceğiniz şekilde alın derim .Ben eğitimin 3. günü gitmek zorunda olduğum bir restoranda kullandım ve gayet kolay oldu. Ayrıca erkek çocuklar için acil yardımcı küçük bir kavanoz ayarladım ama şu ana kadar gerek olmadı :)




7-Benim eğitimle ilgili verdiğim tek ödül gülümseyen mutlu bir yüz , abartısız bir alkış ve içten bir aferin sözcüğü idi . Kendisi övünerek ablasına babasına gösterdi ve onlar da dengeli cesaretlendirici övgülerini yaptılar .Aşırı abartılı övgü sonrasında annesine kakasını hediye olarak getiren çocuklar olduğunu bilmem tepkilerimi dengelememde etkili oldu inkar edemem :)Tabi benim afacan aylar öncesinden başladığım ve paramızı beze verip oyuncak almadığımız market maceralarını hatırlattı. Bu da benimki gibi büyümüş , inadından bırakmayanlarda etkisi ispatlanmış bir taktik. Bu sebeple oğluma beze vereceğim paralarla bir kaç oyuncak aldığım doğrudur :)

8- Çocuğun bezini bırakmış , dalga geçmeden motive edecek davranış özelliklerine sahip diğer çocuklarla kaynaştırılması hatta uygun şartlarda izlettirilmesi de yararlı oluyor . Benimki apartmanın bahçesinde arkadaşlarının ağaçları suladıklarını izledi mesela :)

9- Çocuğunuz 3 yaşını geçtiyse alıştırma çamaşırı 2 tane yetiyor ve fazla kullanılmıyor .Gereksiz para vermeyin .Ancak rahat çıkarabileceği renkli , sevimli pamuklu çamaşırlardan bol bol depolayın.

10-Ben eğitim için 2 hafta izin aldım. Babası işe ablası okula giderken önce tamamen tüm vaktimi küçük çocuğumun sevdiği aktivitelere ayırdım . Plaja , gezmeye , parklara götürdüm. 3 gün dolu dolu onunla ilgilendim . 4. gün oturttum. 6. gün kendi başına oturup yapar hale gelmişti . Uzmanlar ne der bilmem ama ben böyle önemli hayat virajlarında çocuğun sevgi ve şefkati yüksek dozda almasının yararını yaşayarak gördüm . Kızım 3 yaşında halletti oğlum 3 yaş 8 aylıkken . Bir sürü kitaba göre çok geç ama sonuçta her çocuk farklı ve ben kendimi tanıyorum . Benim kararım biraz daha geç baskı yapmadan strese girmeden ve girdirmeden halletmekti . Öyle de oldu. Size kendi maceralarınızda kolaylıklar dilerim...

Haa bu arada niyetim bezi gece gündüz birden bırakmaktı ama geceleri çocuğuma açıklayarak bağlıyorum daha rahat ve stressiz uyuyor ve çoğunlukla bezi kuru uyanıyor. Sonuçta kazalar da olsa hangimiz rüyamızda işe şuraya diyeni dinlemedik :) 






                                               ********************************

Not : Bırakacağınız tecrübe yorumlarınız sürece hazırlananlar için destek olacaktır 

Teşekkürler