20 Eylül 2016 Salı

Biraz da gündem



Umarım yaşadığımız acılar , bizi daha da birleştirir. O kadar çok düşmanımız var ki dağılmamızı isteyen... Şimdi tam olarak yapmamız gereken ortak ve en önemli değerlerimiz etrafında kilitlenmek !

"Yurtta Sulh Konseyi" denilen o cunta "bildirisi" de yönetime el koyduğunu ilan etmekle, nihayetinde sandığı seçimi "gayrimeşru" ilan etmiş oluyordu. "Göz bebeğimiz"  ordumuzun içinden çıkan Fetullahçı kesim.
Öyle bir millet ki çıplak elleriyle tankları durdurarak dosta düşmana karşı tek bayrağın, tek devletin, tek vatanın teminatı olduğunu gösterdi. Bu milletin ruhu da Yenikapı'da tecessüm etti. Yazık ki, bu ruhu parçalamak istiyorlar.
ABD Büyükelçisi Bass ile görüşmesinin ardından Kılıçdaroğlu'nun savrulması bunun göstergesiydi. Umudumuz odur ki, CHP'li seçmen vatanını savunanlarına karşı "bozguncuların" arkalanmasına izin vermeyecektir. Zira… CHP seçmeni de bu aziz milletin bir parçasıdır.
teröristler 15 Temmuz akşamı, bu cefakar milletin vergileriyle alınan savaş uçakları ve tanklarla bu millete saldırdılar. Çok şehit verdik lakin bir millet kazandık.

Salih Tuna/Yeni Şafak

************************************************************************
Bir de FETÖ'nün amaçlarına uygun hareket etmeyen hemen herkesin hedef tahtasına çevrilmesi var ki, belki bu daha vahim. Bilançoyu tam olarak bilmiyoruz ve herhalde öğrenemeyeceğiz de. Ama belli ki FETÖ'nün arzularına ram olmadıkları için başları derde sokulan ve hayatları karartılan birçok insan söz konusu.
'Başları derde sokulan ve hayatları mahvedilen insanlar' genel bir söz. Ve meselenin ciddiyetini de gerektiği gibi aktarmıyor. FETÖ mensuplarının hakim olduğu bir ilköğretim okulunda görev yapan bir öğretmenin başına gelenler, konuyu anlamak açısından ufuk açıcı bir örnek olabilir.
Başarılı olduğu için müdür muavini yapılan öğretmen M. Ş. , öğrencilerin FETÖ kurslarına yönlendirildiğini ve bu arada gerek öğretmenler ve gerekse aileler üzerinde çeşitli baskılar kurulmakta olduğunu fark eder.
Yetkilerini kullanarak yapılanlara mani olmaya çalışınca da, önce birkaç kere uyarılır. Ancak dinlemediği görülünce, ikna edilen bazı öğrenci aileleri tarafından çocuklarını taciz ettiği iddiasıyla şikayet edilir.

ÇARESİZLİK...
Sadece iddialar vardır. Herhangi bir delil ve zaten böyle bir şeyin yaşanabileceği bir vasat da yoktur.
Soruşturma sırasında olayın ciddiyeti olmadığı da ortaya çıkar. Ancak süreç daha sonra tuhaf bir hal alır ve iddia sahiplerinin tamamı, öğretmeni birilerinin teşviki ile şikayet ettiklerini söyleseler de, savunmayı dinlemeye niyeti olmayan mahkeme, öğretmene oldukça ağır bir ceza verir. Niçin ceza aldığını, ima ile hissettirerek hem de...
Adli sürecin bundan sonraki bütün aşamalarında da FETÖ/PDY girer devreye. Konu zaten netameli olduğu için de, öğretmen ve ailesinin adeta elleri kolları bağlanır ve dertlerini kimseye anlatamazlar. Attıkları her adımda çaresizlik çıkar karşılarına...
Üç kız çocuğu babası idealist bir öğretmeni, belki de ölümden daha ağır bir cezaya çarptırma konusunda ellerinden gelen her türlü alçaklığı yapanların, aslında dini bir gayretle çalıştıklarına hala inananlar olması, meselenin sadece bir tarafı.
Güya dini bir niyetle yola çıktıklarını iddia eden FETÖ mensuplarının sistemi ne hale getirdikleri ve çıkarlarına uygun davranılmadığında nelere tevessül edebildiklerinin örneklerinden birisi Öğretmen M. Ş.'inin başına gelenler...
Esas mesele, bundan sonra bu tür şeyler yaşanmaması için gerekli tedbirleri almak ve tabii hayatları bu şekilde karartılanlar konusunda da mutlaka bir şeyler yapmak. At izinin it izine karışmasını önlemek kadar bu konu da önem taşıyor çünkü...
  • Ekrem Kızıltaş / Takvim
Ne yazık ki hâlâ giydiği, giymediği için zulüm gören insanların yaşadığı bir ülke olmaktan kurtulamadık. İkna odalarında başörtüsü zorla çıkartılan üniversiteli kızlara, başörtüsü taktı diye genel kurul salonundan kovulan kadın milletvekillerine reva görülen insanlık dışı muamele, yıllar sonra bize  girişimi olarak döndü.
Çünkü inanca ve yaşam biçimlerine hürmetsizliğin yarattığı vicdani boşluğun yerini, FETÖ doldurmaya kalktı.
Bir de Abdullah Çakıroğlu adlı saldırganın gazete ve televizyon haberlerinde sadece isminin baş harfleriyle anılarak 'kişilik haklarının korunması' meselesi var. Evet, tersi ispatlanana kadar herkes suçsuzdur. Suç kesinleşene kadar her şey 'iddiadan' ibarettir. Ama keşke aynı hassasiyet, bu ülkenin genelkurmay başkanı 'terör örgütü üyesi olmakla' suçlandığı  da gösterilseydi.
FETÖ kumpasıyla suçlanmayı gururuna yediremeyip kendi kafasına sıkarak yaşamına son verenleri de keşke o zamanlar sadece isimlerinin baş harfleriyle ansaydık. Şimdi ortada 'suçu kamera görüntüleriyle sabit' bir maganda varken, biz kişiliği zarar görmesin diye üzerine titriyoruz!
Dedim ya, olay neresinden tutsanız elinizde kalıyor diye...
İşte bir başka acı gerçek daha:
Saldırganın mesleği neymiş?
Özel güvenlik görevlisi...
Yani, vatandaşın can ve mal emniyetini sağlamakla görevli kişi. Yani, en zorlu anlarda soğukkanlılığını koruması gereken ilk kişi... Görevini büyük bir bilinç, sorumluluk ve fedakarlıkla sürdüren güvenlik görevlisi arkadaşlarımı tenzih ederek söylüyorum: Bu meslekleri icra edecek personeli, özellikle ruh sağlıklarının yerinde olup olmadığına dair pek çok testten geçirdikten sonra göğüslerine o rozetleri takıp ellerine o copları vermeliyiz...

Yüksel Aytuğ/ Sabah

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder